Sayfalar

armağan ekonomisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
armağan ekonomisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2013 Cumartesi

Giftsion

Daha önce de yazmıştım, ara ara bastıran bi' pansiyon açma hevesim söz konusu. Muhtemelen görünür gelecekte o yönde bir adım atmayacağım ama içimdekileri paylaşmak istedim. Belki birileri bu fikirlerden, hayallerden faydalanır, falan...

Bu arada ismi armağan (gift) ile pansiyon (pension) karışımından oluşturdum, aslında Türkçe bir isim tercihim. Ama şimdilik böyle olsun bakalım... ((;

- Giftsion'un ilk açılışındaki masraflar, kitlesel finansman ve/veya bir iki senelik borçlanma ile, eş-dosttan sağlanacak.
- Giftsion beş-altı odadan -ve belki fazladan birkaç çadır için yeterli bir alandan- daha büyük kapasitede olmayacak. Pansiyona gelen herkesi ismen tanıma, onlara ismiyle hitap etme şansımız olacak.
- Herkesi ismen tanıdığımız Giftsion'da sadece hizmet alma / hizmet verme ilişkisi olmayacak; gelen tanıdık/tanımadık dostlar müşteri değil, arkadaşlarımız olacak.
- Zaten öyle sanıyor ve öngörüyorum ki, Giftsion'un 'konuk'ları büyük oranda dostlarımızdan ve onların dostlarından oluşacak.
- Giftsion'un var oluş nedeni kar etmek değil, ayakta kalmak ve kendini döndürmek, 'biz'im temel ihtiyaçlarımızı karşılamak olacak.
- Giftsion'u, bilfiil tüm aşamalarda çalışan birkaç ortak işletecek; ortak sayısı, tüm işleri kotarmaya yeterli olmadığı takdirde, dışarıdan gelen çalışanlar da 'ortak' gibi bir statüde olacak, tüm kararlarda ve -kazanılıyorsa- karda eşit söz sahibi olacak. Yani kimsenin artı değerine el konulmayacak. Yukarıdaki ve aşağıdaki maddelerde kullanılan 'biz', tüm bu kişileri kapsayacak.
- Giftsion denize yakın olabilir ama bu, olmazsa olmazım değil. Fakat mutlaka doğanın içinde, ormanın içinde/yakınında, doğa yürüyüşleri için uygun bir yerde olacak.

- Giftsion'da az sayıda çeşitli ama çok çok lezzetli yemekler servis edilecek. Kullanılan ürünler mümkün mertebe ekolojik ve yine mümkün olan en yakın çevrede yetişmiş olacak.
- Giftsion'da alan müsaitse kendi yiyeceğimizi de yetiştireceğiz.
- Giftsion'da müşteri değil, konuklar var olduğuna göre, isteyenler yemeğe, isteyenler oda servisi, tamirat veya herhangi bir işe yardım edebilecek.
- Giftsion'daki yapılar doğal malzemelerden üretilmiş olacak.
- Giftsion'da plastik ve diğer petrol türevi ürünler mümkünse hiç, değilse en az oranda kullanılacak.

- Giftsion'da ödeme, armağan ekonomisi ile yapılacak. Ayrılış günü geldiğinde konuklar, içlerinden geçen ve bütçelerine uygun olan parayı ödeyecekler.
- Giftsion'un tüm hesapları, gelir-giderleri web sitesinde/blogunda yayınlanacak.
- Mali olarak sıkışıklık yaşandığı takdirde, gelen-giden konuklar ve belki henüz gelemeyen dostlar bundan haberdar edilecek. Topluluğun desteğiyle bu sıkışıklık kolayca aşılacak.
- Aynı şekilde, Giftsion kendini döndürmenin ve 'biz'im temel ihtiyaçlarımızı ve -belki- dışarıdan beslenmek için yapacağımız olası seyahatlerin masraflarını karşılayıp hala para artıyorsa, bu para da düşlediğimiz dünyayı yaratma çalışmaları yapanlara armağan edilecek veya Giftsion'un daha ilham verici bir yer olması için kullanılacak.

- Giftsion'a gelen herkes, çok etkinlendiği en az bir kitabı getirmesi için teşvik edilecek. Bu kitaplardan oluşan muazzam bir kütüphane kendiliğinden oluşacak.
- Giftsion'da gündüzleri sessiz sakin bir ortam oluşturacağız. Ayrıca -nasıl bir coğrafi alanda olduğuna göre de değişir tabii ama- birlikte yürüyüşler gerçekleştirecek, doğayla iletişime geçeceğiz.
- Giftsion'da akşamları ateşler yakacak, çemberler kuracağız; müzik yapacak; beyaz perdede birlikte filmler izleyeceğiz. Ancak tüm bunları, sessizliğe ihtiyaç duyacak kişileri de gözeterek yapacağız.
- Giftsion'da günün her saati, bizlerin ve gelen konukların becerilerine göre etkinlikler düzenleyeceğiz. Yoga eğitmeni konuklar yoga yaptıracak, permakültür bilenler bu bilgilerini paylaşacak, hikaye anlatıcıları bizlere masallar anlatacaklar, vs. Elbette ki istedikleri takdirde...

- Giftsion'da çok eğlenecek, çok iyi vakit geçireceğiz yahu!

Daha düşünsem bir şeyler çıkar ama bir an önce paylaşasım var. Zaten yazdıkça heyecanlandım... ((:

-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com

22 Kasım 2013 Cuma

Topluluk oluştururken - 1

Doğada, güzel bir toplulukla birlikte yaşamaya ilişkin hayallerim güçleniyor ya, kafamda da bununla ilgili bin bir tilki dolaşıyor. Bunları da ara ara yazmak istiyorum. Konu çok geniş olduğu ve aslında konuyla ilgili temellerim çok da güçlü olmadığı için bütünlüğü sağlamam zor olabilir, ama elimden geldiği kadar işte… Mesela bu yazıda, işin maddi boyutuna bir giriş yapmaya çalıştım.
-------------------
Benim tez canlı kalbim bazen istiyor ki, hemencecik kendine yeten bir topluluk oluverelim, dışarıdan hiçbir şeye ihtiyaç duymayan bir topluluk olsun. Sonra buna hemen ulaşamayacağımı görmek bazen rahatsız ediyor beni. Çok saçma tabii, hepi topu 1,5 yıldır falan bu düşüncelerle ve hissiyatla dolmaya başlamış biri olarak o kadar hızlı gitmek istemem çok anlamlı değil. Kaldı ki, aşağıda da açıklayacağım üzere bu pek mümkün de değil, aslında tam olarak istediğim şey de...

Kişisel durumumu bir yana bırakırsak... Şu anda birçoklarımızın hayatını şehir, modern teknolojiler ve bunların çevresinde dönen şeyler oluşturuyor; ayrıca seyahati var, bilmemnesi var… Bunlardan tamamen vazgeçip ‘Kendi küçük dünyamı kuracağım ve orada kalacağım.’ diyenler için belki nispeten daha kolay aslında kendine yetebilmek. Ama yine kaçınılmaz olarak başkalarının varlığına ihtiyacım var. Bir kişinin ya da bir çiftin, beslenme için ihtiyaç duyduğu tüm meyve-sebze, hayvan ve hayvansal ürünleri <veganlık veya vejetaryenlik halleri, işin bu kısmını daha da kolaylaştırıyor elbette> üretmesi pek olası görünmüyor bana. Ya da şöyle diyelim, belki teknik olarak mümkün ama en azından şehirlerde büyümüş birçoklarımız için değil. Ayrıca bunun barınma ihtiyacını gidermesi var, kılık kıyafeti var, tamirat vs.si var… Bunlar belki bir şekilde hallolsa bile bence bunlardan da önemlisi; sosyalleşme, paylaşma, kendimizi ifade etme, görülme ihtiyaçlarımızı karşılamak için de, bir topluluk içinde var olma gerekliliğimiz.

Yani sadece temel ihtiyaçlarımızı gidermenin yeterli olacağını düşünüyorsak, bunu yeterince geniş bir toplulukta büyük oranda kotarabileceğimizi düşünüyorum. Ama telefon, bilgisayar, internet kullanmaya, seyahat etmeye devam etmek istediğimiz takdirde, dışarıdan kaynak girişine ve çıkışına da izin vermemiz gerekecek. Ben şimdilik -ve aslında muhtemelen hiçbir zaman da öyle olmayacak- kapanma taraftarı değilim. Bunu yapmak için içsel bir isteğim olmaması bir yana, kuracağımız güzel toplulukların daha fazla kişi tarafından fark edilmesi, görülmesi, örnek alınması; aynı şekilde topluluk üyelerinin de dışarıdan beslenmelerinin, Türkiye’deki ve dünyadaki farklı örneklerden, kişi ve topluluklardan ilhamlanmalarının ve farklı açılımlar getirmelerinin, oluşturulan topluluğun da sürekli gelişmesinin ve yenilenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Özlediğim dünyayı kendi hayatımda kurmak iyi güzel de neden bununla yetineyim ki? Neden dünyayı da değiştirmeye niyetlenmeyeyim? Dolayısıyla dış dünyadan kopuk bir topluluk oluşturmak, en başta yazdığımın aksine aslında benim için cazip değil.

Peki ya işin maddi boyutları… Şöyle diyelim kabaca: Doğada, severek yaşayabileceğimiz bir yerde bir arazimiz varsa (veya topluluktaki kişilerin bir veya birkaçının veya her birinin birikimiyle satın alabiliyorsak) ve bunun üzerine ev ve -varsa- diğer ihtiyaç duyacağımız yapıları inşa edebileceğimiz bir başlangıç paramız varsa (yok yok, çok büyük paralar lazım değil, merak etmeyin; ben de yeni yeni öğrenip şaşırıyorum; mesela aynı zamanda çok sağlıklı, nefes alan ve ısı izolasyonu konusunda da çok verimli olan saman evleri, içiyle dışıyla, mutfağıyla vs.si ile birlikte 20-25 bin TL’ye yapabiliyormuşuz.) başlangıç için çok da beklememize gerek yoktur belki.

Bu arada bütün bunları, birbirini seven, birlikte yaşamaya hevesli bir topluluk olduğumuz varsayımı altında yazıyorum. Asıl işin en çetin kısmı da bu bence, ama bu yazıda bununla ilgili bir şey yazmayacağım. Burada pratik noktalara değinerek bu hayata atılmanın maddi temellerinin, birçoğumuzun sandığı kadar zor olmadığının ve eğer harekete geçmek istiyorsak, bunun için yıllarca beklememizin, hayalleri ertelememizin gerekmediğinin altını çizmek istiyorum sadece.

Neyse efendim, nerede kaldık… Bir yerimiz var ve ev(ler)i de kurduk mu? Şimdi geldik yaşamı idame ettirmeye… Barınmayı ve diğer sabit masrafları -bir şekilde- eldeki avuçtaki kaynakla karşıladıktan sonrası daha kolay aslında. Yani en azından temel ihtiyaçlarımızı karşılamamız… Zira son 1,5 yıldır şehirdeki ve kırsaldaki pratiklerimde görüyorum ki, bir kişinin beslenmesi için günde ortalama 5-6 TL yetiyor da artıyor bile. (Evet, burada sigara, alkol yok; et tüketimi de yok ya da az.) Hadi diğer kişisel masraflar vs. ile birlikte günlük 10 TL’ye -ve dolayısıyla aylık 300 TL’ye- yuvarlayalım. Isınma, internet, belki pazar vs. için yakın yerlere araçla gidip gelmeleri falan da eklediğimizde ayda kişi başı en fazla 500 TL (1) ile gayet de geçinilebileceğini, yani en azından temel ihtiyaçlarımızı rahatça karşılayabileceğimizi görüyoruz. Burada topluluğun büyüklüğü de maliyetleri olumlu anlamda etkileyecek ve düşürecek bu arada. Mesela 2 kişi yerine 8 kişiye yemek yapmak maliyeti çok daha düşürür; aynı şekilde 4 ayrı evin yaşam alanlarını ısıtmalarıyla, 8 kişinin ortak bir yaşam alanını ısıtmaları yakacak maliyetini düşürür; bir sürü internet bağlantısı yerine bir bağlantının herkese yetecek olması, bir sürü bilgisayar yerine birkaç kişiye bir bilgisayar düşmesi vs… Bu örnekleri her türlü kaleme yayabiliriz ve hep aynı sonuca ulaşırız. Daha fazla kişiden oluşan bir toplulukta kişi başı tüketim azalacaktır, burası ekonomik bir gerçek. Yani yukarıda kişi başı aylık 500 TL’den bahsettim ama özellikle topluluk olarak yaşandığı takdirde kişi başı aylık maliyetin 400 ve hatta 300 TL’lere düşeceğini söyleyebilirim. Bütün bunlar tecrübelerimden ve gözlemlerimden ve biraz da tahmin ve öngörülerimden damıttıklarım bu arada. Yani elbette kesinlik içermeyen ve kişiden kişiye, topluluktan topluluğa, istek ve ihtiyaçlara ve konfor arayışına göre değişecek şeyler. Ama ana mantık çok değişmeyecektir.

Farkındaysanız gerçekten yüksek olmayan maliyetler söz konusu ve burada henüz herhangi bir üretim olmadığı varsayımı altında. Yani kişi başı 200 veya 300 TL’lik bir gıda harcamasından bahsettim ama kendi sebzemizi, tavuğumuzu, keçimizi yetiştirmeye başladığımız anda bu maliyet birden bire çok düşecek; belki yarı yarıya, belki daha da çok. Ve bu düşüşün çok kısa sürede gerçekleşeceğini söyleyebilirim. Meyve işleri belki biraz daha uzun vadeli, veya ununu, yağını üretmek de öyle olabilir ama doğanın kendiliğinden cömertçe sunduğu otları toplayarak beslenmek; yazlık-kışlık sebzeni yetiştirmek, toprak da uygunsa ve toplulukta bu işlerden anlayan birileri varsa hemen başlayabileceğimiz ve bir mevsim sonra kendi ürettiklerimizi yemek, ne mutlu ki hızlıca gerçekleşebilecek bir şey.

Bu şekilde, kısa vadede gıda masrafımızın belki yarısını, orta vadede ise büyük bir kısmını karşılayacağımızı düşünüyorum. Bu durumda da, sadece muhtemelen asla üretemeyeceğimiz internet (2), cep telefonu, gerekiyorsa bazı mutfak aletleri (3) vb. gibi şeyleri satın almak için hala dışarıya bağımlılığımız olacaktır. Veya seyahat etmek istedikçe (4) bir miktar paraya… Bunlardan tamamen soyutlanmak istemediğimiz varsayımı altında (yani en azından ben bunu istemiyorum), bunları karşılamak için bir miktar para kazanmamız gerekecektir. İşte bu parayı da, -eğer varsa- üretim fazlası tarımsal ürünleri satarak, belki birkaç oda ya da bu amaçla inşa edilmiş kulübeyi eko-turizm amacıyla ziyaretçilere açarak, tüm alanı çeşitli organizasyonların düzenlenmesi için topluluklara, toplantılara açarak veya gerekiyorsa topluluk üyelerinin dışarıda kısa süreli işlerde çalışmasıyla karşılayabiliriz.

Bu seçeneklerin her biri -ve daha farklı yollar da- aklıma yatıyor. Kişilerin ne istediğine ve vizyonlarına bakar sadece. Ama işin bu boyutunda bir ‘olmazsa olmaz’ım, bir de ‘olursa çok iyi olur’um var. Aslında ikincisi de ‘olmazsa olmaz’ gibi bir noktada artık benim için. 

Birincisi, her ne yapıyorsak bunun topluluğun etik değerlerine uygun olması gerekliliği. Bu yazıda herhangi bir etik değer vs. tanımlamadım gerçi ama mesela herhangi bir petrol şirketinin toplaşmasının burada yapılması ve topluluğun bundan para elde etmesini istemem kendi adıma, hem de asla. Veya bir topluluk üyesinin kazanacağı parayı bir hızlı yemek restoranında çalışarak elde etmesini de istemem. Yani madem ekonomik olarak topluluk dışına bir miktar bağlı kalacağız, bu bağlılığın sadece hayal ettiğimiz dünyayı güçlendirmemize yol açacak bir düzeyde var olmasını istiyorum.

‘Olmazsa olmaz’a çok yakın duran ‘olursa çok iyi olur’uma gelince de, her ne yapıyorsak bunu armağan ekonomisinde yapmayı istiyor olmam. Ürettiğimiz somut/soyut hiçbir ürün, ev sahipliği yaptığımız hiçbir organizasyon veya hiçbir ziyaretçi için önceden belirlenmiş ücretler belirlemek istemiyorum. Ben istiyorum ki bu topluluk(lar)dan her ne çıkıyorsa özgürce çıksın, ne yaratabiliyorsak yaratıverelim, ne üretebiliyorsak üretiverelim, ne sunabiliyorsak sunuverelim; ve bırakalım onları, özgürce salalım ortak kullanıma; sonra da görelim bakalım ne geliyor karşılığında. Benim içim, karşılığını yeterli derecede alma konusunda çok rahat. Bireysel hayatımda fazlaca gözlemlediğim bu durumun genele de yayılacağını hayal etmek çok da naiflik olmasa gerek. Haa, naiflik olsa ne olur; ayrı…

(1) İnanmazsanız bir ay boyunca harcamalarınızı bir yere not edin. Kirayı, dışarıda yemek yemeleri, ihtiyacınız olmadığı halde tükettiklerinizi çıkarın ve temel ihtiyaçlarınız için ne kadar harcama yaptığınızı kendiniz görün. Ve evet, 500 TL şehirde de yetiyor, aslında fazla fazla yetiyor.


(2), (3), (4) – Gerçi henüz geçenlerde kendi internetimizi de ücretsiz olarak üretmenin hiç de zor olmadığını duydum. Ancak detaylara hakim değilim. Bununla birlikte cep telefonu, mutfak aleti veya -ne bileyim- musluk bataryası ihtiyacı duyduğumuzda, bunların her birine paylaşım ekonomisi kapsamında bir yerlerden ulaşabiliyoruz artık. Seyahate gelince de, otostop ne güne duruyor azizim? Hem çok keyifli ve yepyeni insanlarla tanışma fırsatı, hem de bedava!

------------------------------
Günler sonra ekleme: Güzel bir tesadüf, aynı minvalde ama çok daha bilgi ve tecrübeye dayanan bir yazıyı Alakır Nehri paylaştı 2 gün önce. Hem daha fazla bilgiye dayanan, hem de aslında bu işlerin benim yazdığımdan da kolay ve maliyetsiz olduğunu anlatan bir yazı için buraya buyrun.

Topluluk Oluştururken - 2
Topluluk Oluştururken - 3

-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com

8 Ekim 2013 Salı

"kolektif yeni"yi kurma yolculuğunda bir deney

Ön not: Başlık konusunda çok debelendim ve en sonunda bir önceki yazıya referans veren bir başlık çıktı ortaya (içime de sinmedi aslında). Hatta bu 'ön not'u yazdığım zaman itibariyle hala netleşmiş değil(d)im.
Bu sancıyı da paylaşmasam olmazdı.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Birazdan yazacaklarımı yazma, bu dene(me)yi yapma isteğim bir süredir belli belirsiz var ama 5 Ekim Cumartesi günü öğleden sonra sularında bir anda ve -ilk kez- çok güçlü bir şekilde gündemime girdi. Çok özel bir şey olmadı aslında; sosyal medyada gezinirken, offlayn olduğum günlerde ne olup bittiğini takip ederken bir anda heyecan bastı ve artık zamanının geldiğini hissettim. O gün ve gece bu metni hazırlamaya başladım ve taslak büyük oranda ortaya çıktı; sonrasında -belki de ilk kez- bir anlık heyecanla yazdıklarımı paylaşmak yerine metin üzerinde biraz daha çalışarak derdimi en iyi şekilde anlatabildiğim kıvama getirmek istedim ve şimdi meramımı paylaşıyorum:

Dostlarım, ailem ve beni bu satırlar aracılığıyla tanıyan bir avuç insanın bildiği üzere, bir yılı aşkın süredir çalışmıyorum; Eylül 2012'den beri bir evim de yok. Kira vb. dertlerden kurtulalı çok oldu yani; çok çok az para harcayarak yaşıyorum. Hesap-kitap yapmıyorum ama ayda, taş çatlasın 300-400 TL falan harcıyorum galiba. İstanbul'da çok zaman geçirdiysem 500 TL ya oluyordur, ya olmuyordur; öyle diyim.

Tüketimimi neredeyse tamamen temel ihtiyaçlar seviyesine düşürdüm; zorunda olmadıkça kıyafet falan almayalı zaten yıllar oluyor; yolculuklar çoğunlukla otostopa döndü; hiçbir zaman çok fazla içmişliğim olmasa da alkol kullanımım iyice azaldı; dışarıda yeme-içmeyi büyük oranda bıraktım (eskisi gibi keyif de almıyorum zaten); ihtiyaçlarımın büyük kısmını paylaşım ekonomisi çerçevesinde karşılıyorum, ancak epey didinip başka bir yol bulamazsam bir şeyi 'satın alıyorum'.

Epey de ürettim bir yılı aşkın süredir, geri dönüp bakınca şaşırdığım oluyor. 'Şunu yaptım, bunu yaptım' diye anlatmak kendini beğenmişlik olarak düşünülür, hor görülür ya; çok giresim gelmiyor oralara. (Yine de bu yazının en alt kısmında en çok okunan, paylaşılan; dünyaya katkı yaptığımı hissettiğim girişim ve(ya) fikirlerimi anlattığım birkaç yazıyı paylaşıyorum.) Zaten birazdan yapacak olduğum çağrının muhatapları, beni az çok tanıyan/bilen, -artık her ne yapıyorsam- yaptıklarımın farkında olan ve beni bu yönde teşvik ve takdir edenler...

Ama yine de özet olarak...

Yıllardır mümkün olduğunu iddia ettiğim(iz) 'başka bir dünya'yı yaratmaya çalışıyorum; hem kendi hayatımda uygulayarak, hem de bu uygulamaları görünür kılarak ve yazıp çizdiklerimle sizleri oraya davet ederek...

Çokça ilhamlanarak ve bir o kadar ilham vermeye çalışarak / verdiğimi umarak...

'Paylaşım' kavramını hayatımın tam merkezine yerleştirerek, maddi/manevi neyim varsa ortaya sererek ve her türlü ihtiyacımı dile/yazıya getirerek, almaktan da vermekten de çekinmeyerek...

Çok yeni tanıştığım (ve aslında ta içimde hep bildiğim) 'armağan ekonomisi'ni sonuna kadar hissederek ve hayatıma uygulamaya çalışarak...

Çevremdekilerin ihtiyaçlarına fazlaca hassasiyet göstererek ve elimden gelen en fazla oranda onlara destek olarak... (çokça manevi, azca maddi)

Önümüzdeki dönemde de, aynı bu şekilde yaşamaya devam etmeyi, dokunabileceğim kişilerin yanında olmayı, paylaşım konusu ile ilgili dünyaya daha fazla katkı sağlamayı, çokça okumaya ve yazmaya devam etmeyi, ütopyaların aslında çok da 'ütopik' olmayabileceğini, yaşadığım hayatla ve seçimlerimle göstermeyi planlıyorum (daha doğrusu kendiliğinden öyle gidiyor, planlıyor değilim); ana hatlarda değişiklik yok yani.

Ama bunlara ek ve aslında tamamlayıcı olarak, yaygın mecralarda yazma girişimlerimi başlatıyorum, ne kadar mümkün olacak, göreceğiz; sonra mesela yaptığımız ettiğimiz güzellikleri paylaşabileceğimiz, bizi sürekli gülümsetecek ve umut verecek bir web sitesi fikrim var (fırsat bulup vakit ayırdığımda bundan ayrıca bahsedecek ve ilgilenenlerden destek isteyeceğim), onunla ilgili çalışmak istiyorum; 21 günlük Likya Yolu yürüyüşü sırasında doğada yürüyüş ve kamp olaylarının ne kadar muhteşem, büyülü ve iyileştirici olduğunu daha da iyi fark ettim, buna eğilesim de var ve bazı girişimlerde bulundum bile. Bunlarla sınırlı değil elbet ama tam da bugün yapmak istediklerim bunlar. Ha bir de -galiba- boyumu epey aşacak bir şeyi de düşlemeye başladım bir süredir ama onu daha sonra paylaşsam...

Şu an olduğum yer, üç aşağı beş yukarı budur dostlar.

Bu arada yine yakın çevre biliyor ki, ailemden veya başka bir yerden gelen herhangi bir gelirim yok ama sadece para kazanmak için sevmediğim şeyler yapmayı kesinlikle düşünmüyorum. Elimde olan az bir meblağ ile geçiniyorum ve bu kalan meblağ çok fazla sayılmaz. Ve işte zurnanın zırt dediği yere, başka bir deyişle sadede geldik: Sürdürülebilirliğimi sağlamak için sizlerden destek istiyorum. Yani bir nevi kendi kitle fonlama (crowdfunding) kampanyamı başlatıyorum. Bir seferlik veya periyodik para armağanlarınızı talep ediyorum. Bunun için herhangi bir utanma/sıkılma hissetmiyorum. İstediklerimi(zi) yapmak, hayallerim(iz) ve 'başka bir dünya' için çalışmaya ve -hayattaki öğretmenlerimden biri olarak gördüğüm Selahattin'in deyişiyle- 'dünyaya hizmet etmeye' devam etmek istiyorum; bunları yaparken de zaten çok aza indirdiğim harcamalarımı düşünmek, bunlar için endişelenmek zorunda kalmamak istiyorum. Bu konuda bana destek olmak isterseniz* çok mutlu olurum.

Birkaç prensibimsi şey geçiyor içimden; yazıya dökmeye çalışayım:

- Mümkün olduğunca çok kişiden, mümkün olduğunca az tutar edinmek istiyorum. Böylece destek olmak isteyenlere en az yük binecek, ayrıca böyle bir deneyin daha fazla kişi tarafından desteklendiğini görmek ve göstermek hepimize iyi gelecek.

- Tercihen az ama periyodik destekleriniz için sizi teşvik etmek istiyorum. Bir seferde 100 TL vermektense ayda 10 veya 20 TL (ve hatta 5 veya 1 TL) vermeniz sürdürülebilirlik açısından daha faydalı olacaktır.

- Bunu yaparken banka hesabı kullanmamız gerekirse EFT'yi, havaleyi ücretsiz yapmanızı çok ama çok isterim. Bunu yaparken bankalara para kazandırmak istemiyorum. Bunları ayarlayalım bi' şekilde. Bu arada bu işi kolaylaştırmak için paypal hesabı da açabilirim ama henüz yeterince araştırmadım. Ama en çok istediğim ne biliyor musunuz? Banka falan da kullanmadan bu işi yüz yüze gerçekleştirmek. Teşekkürümü yüzünüze yüzünüze söylemek... Mümkün mertebe öyle yapalım bence, hımm?

- Cömertlik, iyilik gibi şeyler bulaşıcıdırlar. Destek olmak isteyenlerin bir itirazı olmadığı sürece, isimlerini ve desteklerini yine bu blogda paylaşacağım.

- Eğer destek olarak toplayacağım para (yani kem küm, toplayabilirsem) veya -ola ki- bir şekilde bir yerlerden kazandığım para, o ayki ihtiyacımı aşıyorsa bunu yine buradan bildireceğim. Bu durumda yapabileceğimiz şeyler çeşitli ve destek olanlarla birlikte karar veresim var: Fazla parayı iade edebilirim, sonraki aylarda kullanmak üzere tutabilirim, güzel toplumsal projeleri veya benim gibi yaşayan kişilerden ihtiyacı olanları destekleyebiliriz vs. Ama bunu destekçilerle kararlaştırmak isterim.

- Bu deneyin son kullanma tarihi yok bu arada; gittiği yere kadar (yani desteklemek isteyen birileri var olduğu müddetçe) veya ben bir şekilde yanlışlıkla para kazanmaya başlayana kadar veya -olur da- paranın hayatım(ız)da gerçekten hiçbir yeri kalmadığı bir an gelirse, işte o an'a kadar sürebilir. Herhangi bir zamanda bitirebilirim(z) de. Bunu hesaplamak mümkün değil; hemen her şeyi olduğu gibi, bu konuyu da akış hazretlerine bırakıyorum.

Bu arada öyle sanıyorum ki, bu yaptığım bazılarınıza çok tuhaf, saçma gelebilir ve hatta bunu bir nevi dilenciliğe benzetenler de olacaktır. Bu şekilde hissedenlerden tek ricam, bu hislerini -mümkünse- bu yazının altındaki yorumlarda, veya öyle tercih etmiyorlarsa da doğrudan benimle paylaşsınlar. Çok yakın bir arkadaşım da, uzaktan bir tanıdık veya hiç tanımadık biri de olsanız, bu satırların sizlerde uyandırdığı yankıyı bilmeyi çok isterim. Ve bu yankı neye benziyor olursa olsun üzülmeyeceğimden, kırılmayacağımdan, bozulmayacağımdan şüpheniz olmasın. Asıl -mesela- bütün bunların bir 'saçmalık' olduğunu düşünüyorsanız ve benimle paylaşmıyorsanız bu üzücü olur, olsa olsa. Elbette olumlu düşünce ve hissiyatınızı da paylaşmanızı ve desteğinizi görmeyi çok isterim; çok da motive edici olacaktır. Yani aslında içinizden her ne geçiyorsa paylaşırsanız, nasıl da hoşuma gider...Öncelikle burada paylaşmanızı isteme nedenim de, bu dene(me)yle ilgili fikirleri, övgü ve eleştirileri herkesin görmesini istemem.

Öyle işte. Durum bu! Bakalım neler olacak...

Ben pek heyecanlıyım, sizi bilmem...

* Destek olmak isteyenler bana bir şekilde ulaşır, değil mi? emreertegun@gmail.com , 0 533 302 5525

---------------------------------------------------------------------------------------------------------
- Dünyanın gelmiş olduğu hale ilişkin bir yazı için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2012/09/medeniyet-derken.html
- Belki de yaptığım en orjinal şey; negatif faizli borç verdim ya ben ((: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/02/borc-vermek-istiyorum.html
- Dayanışan topluluklar oluşturmak için bir fikir için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/02/topluluk-sigortas-kumbaras.html
- 'yeni'ye dair bir yazı için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/03/bambaska-bir-dunyann-kaps-aralanrken.html
- Bireysel armağan çemberi uygulaması denemesi için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/03/kitlesel-hediye-cemberi-uygulamas.html
- Çok bilmediğim ama çok önemsediğim temiz su ve ekolojik gıda gibi konularda atıp tutmalarım için: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/07/temiz-su-ekolojik-gda.html
- 'Ne yapmalıyız?'a cevap vermeye çalıştım: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/08/peki-ne-yapmalyz-konusu.html
- Yine mevcut duruma kızarken... http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/02/kolektif-geri-zekallk.html
- İçimden taşan keyfi anlatmaya çalıştım: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/10/insan-keyiften-olur-mu.html
- 'yeni'ye dair, beni de çok heyecanlandıran bir yazı; sanki ben yazmadım da bir şey bana yazdırdı: http://icimdensohbetler.blogspot.com/2013/10/hadi-yeniyi-kuralm.html

- göçebe yaşamaya başladığım ilk günün sonundan: http://gocebegunler.blogspot.com/2012/09/gocebe-gunlukleri-gun-1.html
- göçebeliğin dördüncü gününde ne yaptığımı sorgularken: http://gocebegunler.blogspot.com/2012/09/gocebelik-de-nereden-ckt.html
- 'topluluk'lara olan güvenimin tavan yapmasına dair: http://gocebegunler.blogspot.com/2013/04/cok-iyi-hissetmece.html
- 'göçebe günler'in sonuna mı geldim acaba' derken: http://gocebegunler.blogspot.com/2013/05/gocebe-gunlerin-sonu-mu-ki.html (not: yok, gelmemişim meğer)
- göçebe hayatın yıl dönümünde yazdığım, benim için önemli bir 'durum değerlendirmesi': http://gocebegunler.blogspot.com/2013/08/gocebenin-bir-yl.html
- ve devamı... http://gocebegunler.blogspot.com/2013/08/dun-ve-bugunden-kalanlar-ve-yarn.html

- Yürüyüş yaptığım Likya Yolu'nda çokça not aldım ve sonraki yürüyüşçüler için bunları bir blogda toparladım, hatta bu bloga da bir 'armağan ekonomisi' misyonu yükledim: http://likyayoludestek.blogspot.com/


-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com

25 Mart 2013 Pazartesi

Bambaşka bir dünyanın kapısı aralanırken...

Diğer blogu (göçebe günler) takip edenler ve arkadaşlarım az-çok biliyorlar; Armağan Ekonomisi 101 diye bi' atölye çalışması gerçekleştiriyoruz. Filiz Telek ve Begüm Erenler başladılar buna; Çanakkale, İstanbul ve Bodrum'da gerçekleştirdiler. Sonra Filiz, Esra<cım> (Debreli) ile Ankara'da, son olarak da Begüm ve ben 18-19 Mart'ta Dalyan'da, 23 Mart'ta da Antalya'da birer çalışma gerçekleştirdik.

Son bir hafta bu atölye ile çok dolu geçince, düşünegeldiğim bazı şeyleri daha fazla düşünmeye başladım. Sadece atölye değil tabii, Charles'ın 'Kutsal Ekonomi'sini ve diğer bazı ilginç kitapları okumak, bambaşka insanlarla tanışmak, doğa ile daha içli dışlı olmaya başlamak, tüm bunları özgürce ve kaygısızca yapabilmek ufkumu ve bakış açımı çok açıyor. Bunun için fazlaca şükran doluyum zaten.

Konuya giremedim bir türlü. Charles'ın sorduğu soruyu soruyorum ortalık yere, sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum çünkü. Neden güzel şeyler yapan insanlar, bu güzel şeyler için çoğunlukla para kazanamaz? Sistemi neden böyle kurgulamışız? Neden yağmur ormanlarını (ya da herhangi bir yerdeki) koruyan bir kişi, -bunun için çalışan bir sivil toplum örgütünde yer almıyorsa- ne kadar iyi bir şey yaparsa yapsın, dünyaya nasıl bir hizmet ediyor olursa olsun, bunu yaparak hayatını idame ettiremiyor? (Üzücü bir şekilde aynı ormanı kesip, yok edip kestiklerini bize satan kişiler servet sahibi oluyorlar mesela.) HES'lerle, geleceğimizi karartma riski çok büyük olan nükleer santrallerle savaşan kişiler, bunu para kaygısından özgürce yapamıyorlar?

Neden çevresini çok mutlu eden bir insanın bu özelliği yeterli olmuyor da, 'normal' bir işte çalışarak para kazanması bekleniyor? İstediğiniz kadar insanların gülümsemesini sağlayın, dert dinleyin, moral aşılayın, yardımcı olun, ufuklarını açın... Bütün bunların piyasada bir karşılığı yok! Var ama yine sistemin kendi dinamiği içinde, mesela 'psikolog' olursanız var, veya son zamanlarda yaşam koçu veya başka bir şey. Psikolog olmayı veya diğerlerini küçümsemek değil elbette ki derdim. Ama her şey kalıpların içinde, her şeyi belli kavramların, tanımların içine hapsetmişiz. Derdim bu.

Bu tarz insanlar 'normal' işlerde çalışarak körelsinler mi? Çoğunluğun cevabı, EVET! Görüyor ve artırıyorum: "Ne münasebet canım, biz eşekçi başıyız da mı çalışıyoruz?" diyecek çok insan var ve tamamen anlıyorum bu yaklaşımı. Zira öyle bir propaganda ile yetiştik ki hepimiz, çalışmanın kutsallığı safsatası her yerde. Üretmenin değil, çalışmanın kutsallığı! Buradaki 'çalışma' da, "efendi gibi", devlette, bir şirkette, üniversitede veya bir sivil toplum örgütünde çalışmak ya da kendi işini yapıyor olmak elbette. Çalışırsan, kazanırsan saygın olursun. Daha çok kazanırsan ve yüksek yerlerdeysen daha da saygın olursun. İşin kötüsü, ne iş yaptığın, nerede çalıştığın, bu dünyaya ne verdiğin ve ondan ne aldığın çok da önemli değil mevcut -ve nihayet yıkılmaya başlayan- paradigmada. Mesela, bir petrol şirketinde genel müdür olmak benim bakış açımla, beş para etmez bir iş. O adamın/kadının alıyor olduğu on binlerce, yüz binlerce TL maaşın da hiçbir kıymet-i harbiyesi yok gözümde. Üniversitede profesör olmuş ve maalesef hidroelektrik santralleri savunabilen hocalarımızın düşüncelerinin de öyle, sadece kendini tatmin etmek ve çevrelerine hoş görünmek için sivil toplum örgütlerinde çalışan 'bazı' kişilerin yaptıklarının da...

Bunlar bir yana, 780 TL için çalışmak zorunda olan milyonlarca insanın olduğu bir ülkede hangi emekten ve hangi kutsallıktan bahsediyorsak...

Kelimelere özen gösteriyorum, kimseyi yargılamak değil yapmak istediğim (mesela sivil toplumda çalışanlardan -ve belki gelecekte de çalışacaklardan- biri de bendim-ben olacağım ve bunun çok değerli olduğunu düşünüyorum) ancak sadece bazı kişilerin yaptıklarını, hayatlarını nasıl geçirdiklerini eleştiriyorum. Ve esasında bizi bu kıvama getiren mevcut sistemi... Kafanı kaldırıp bakmadığında ya da bakamadığında ya da bakmana rağmen korkarak bazı şeyleri görmezden geldiğinde bunun bir parçası olmamak çok zor.

Yazının bu kısmına kadar sabredenlere iyi haberlerim var; bütün bunlar değişiyor yavaş yavaş. Bambaşka bir dünyanın kapısı aralanıyor. Doğaya dönüş yapan insanların sayısı artıyor; dayanışan topluluklar her yerde filizleniyor, bir kısmı tomurcuk açtı bile; paranın sadece bir araç olarak önemli olduğunu gören insan sayısı artıyor, bu insanlar her yerde birbirini bulmaya başladı; sosyal medya bu konuda çok yardımcı, normal şartlarda tanışmalarının pek mümkün olmayacağı kişiler birbirini buluyor; ihtiyaçlar öylece orta yerde duyuruluyor ve birçoğu topluluk tarafından karşılanıyor; bu kişiler arasında inanılmaz bir güven ortamı sağlanıyor ve çok kısa sürelerde inanılmaz bir sevgi bağı ve dostluk ilişkileri oluşuyor.

Bütün bunları uydurmuyorum; bizzat gözlemliyor, bizzat deneyimliyorum. 1 yıl öncesi ile kıyasladığımda o kadar güçlü hissediyorum ki kendimi. Başım sıkışsa başvurabileceğim, ihtiyaçlarım -her neyse- talep edebileceğim, bir kısmını tanıdığım ama çoğunu hiç tanımadığım ya da çok az tanıdığım ve ellerini taşın altına sokacaklarını bildiğim o kadar çok insan var ki... Bütün bunlar bana özel şeyler değil; bu 'bir grup insan'ın herkese kucak açtığını görüyorum. Bu gerçekten harika! Zaten bütün bunlar bizim içimizde (hem kültürel olarak Anadolu topraklarında, hem de ondan bağımsız olarak insan doğamızda) olan şeyler; dayanışma, yardımlaşma, destek olma, kucak açma... Olsa olsa unuttuğumuz ya da unutmaya yüz tuttuğumuz şeyleri hatırlıyoruz; daha fazlası değil. Tam da bu yüzden çok hızlı büyüyoruz, bilmediğimiz bir şeyi öğrenmiyoruz çünkü. Pek güzel!!!

Ben kendimi yola attım ve burada her şey çok güzel. En önemlisi de 'bu taraflar'da herkese yer var. Benden söylemesi...