Sayfalar

2 Aralık 2014 Salı

"aşk meşk çemberi"nden - 2

Hızımı almışken devam...

Benim ideal ilişki (belki de "ilişkisizlik") tasavvurum ise bir önceki yazıyla tutarlı bir şekilde <vaktiniz varsa önce onu okumanızı öneririm>, ideal bir yaşam içinde vücut buluyor. Yani ideal ilişki(ler)in, sürdürdüğümüz hayatın kalitesiyle ve bize uygunluğuyla doğru orantılı olarak var olabileceğini düşünüyorum.

Benim -şu an için- ideal dünyamda doğayla iç içe ve kendine yeten bir topluluk hayatı sürdürüyoruz. Muhtemelen birkaç yüz kişi... Karnımızı doyurmak, barınmak ve su için dışarıdan herhangi bir şeye ihtiyacımız yok; bunla birlikte kapılarımız kimseye kapalı değil ve dünyanın geri kalanı ile deneyim alışverişi tam gaz... -Hala kullanıyorsak- sadece teknoloji satın alıyoruz belki, ve belki bulunduğumuz yerde yetiştiremeyip vazgeçmek de istemediğimiz üç beş gıda maddesini...

Lojistik kısımları uzatmayayım da... Böyle bir dünyada, yarın kaygısı olmadan yaşıyoruz. Karnımızı nasıl doyuracağımızdan yana korkumuz yok, çokça seviyor, bir o kadar seviliyoruz; neye ihtiyacımız olsa topluluk desteği yanımızda, arkamızda. Doğadayız, doğalız, mutluyuz, şükür halindeyiz. Hikayelerle örülü bir topluluktayız ve birbirimize ihtiyaç duyuyoruz. Bu ihtiyaçlar "ben"i "biz" yapıyor ve herkes armağanlarını paylaşarak "biz"e hizmet ediyor. İçimiz genişliyor, genişliyor, uçmaya başlıyoruz...

Kaptırdım gidiyorum ben ((:

Ama konuya bağlarsam...

Bir süredir bana öyle geliyor ki "özel bir kişi*"nin varlığına olan ihtiyacımız da yine şu anki toplumsal sistemden, korkularımızdan ve güvence ihtiyacımızdan kaynaklanıyor. (Fena halde genellediğimin farkındayım ama bazen gerekiyor sanki, devam...) Yukarıda tasvir ettiğim hayatı kurduğumuz takdirde yine de "özel kişi"ye ihtiyaç duyacak mıyız? Doğal ve "gerçek" bir hayat sürdürürken, özgür bir şekilde kanatlanıp kendimizi gerçekleştirebilirken, bedenimizi en güzel gıdalarla, ruhumuzu her neye ihtiyacımız varsa onlarla besleyebilirken, bu ortamda herkes ve her şeyle sevgiliyken hala o "özel kişi" ihtiyacı orada duracak mı?

Böylesi bir hayatı kurduğumuz, sahipliklerden ve aitliklerden de arındığımız takdirde belki de bugün bildiğimiz anlamda ilişkiler yavaş yavaş tarihe karışacak. Yani zoraki bir şekilde falan değil elbette, kendiliğinden... Ortada bu kadar yoğun bir sevgi durumu varken kendimizi bir kişiyle sınırlandırır mıyız gerçekten? Sevgiyi daha çok paylaşmak ve büyütmek varken şimdiki gibi devam eder mi ki?

Bugünlerdeki hissiyatım, bütün bunların değişeceği yönünde. Yani bir kısmımızın hayatında halihazırda kısmen değişti ve değişiyor ama "ideal" olarak tanımladığım (ki benim idealim elbette herkese uymayabilir) hayatlar oluştuğunda bu dönüşüm çok hızlanacak bana kalırsa. Kocaman bir bütünün parçası olduğumuzu hatırlayacak, "o" kişiyi aramaya ihtiyaç duymayacağız. Diğer yarımızın, geri kalan bütün dünya olduğunu fark edeceğiz. İçindeki tüm varlıklarla...

* İngilizce'de "the one" dedikleri
-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz: emreertegun@gmail.com

"aşk meşk çemberi"nden...

Pazar akşamı bir grup insan, Begüm'ün çağrısıyla Taksim'de bir yerde buluştuk ve "aşk meşk çemberi" yaptık. Adından da anlaşılacağı gibi aşk, ilişkiler gibi konularla ilgili hislerimizi, deneyimlerimizi paylaştık birbirimizle.

Bir ara Begüm "ideal ilişki"ye dair hissiyatımızı sordu ve içimden önemli olduğunu düşündüğüm bir tespit çıktı; onu burada paylaşmak istedim. Yani ideali tanımlamak zaten pek mümkün değil ve kişiden kişiye, kişinin içinde de günden güne değişir elbette. Ama bunu bir yana koyarak devam edelim.

Dedim ki ideal koşullarda yaşamayan bir kişinin ideal ilişkiye ulaşması mümkün değildir ki. Bu illaki "özel" bir kişiyle olan ilişki için değil, tüm ilişkilerimiz için geçerli bence. Haftanın beş ya da altı günü, günde en az 8 saatini sevmediği bir iş yerinde çalışarak, birkaç saatini de o işe gidiş ve dönüş yolunda harcayarak geçiren bir kişinin ideal bir ilişki yaşaması gerçekten de mümkün mü acaba? Yok yok, "herkes işini bıraksın, kırlara dağılsın" propagandası yapmıyorum (en azından bu yazıda); gerçekten de objektif bir şekilde soruyorum bunu, mümkün mü?

Sadece iş de değil ki! Sürekli olarak yarın kaygısı ve baskısı altında yaşadığımız, kredi kartı borcumuzu, ev-araba vs kredisi borcumuzu düşünerek geçirdiğimiz bir hayatta neyi gerçekten ideal olarak yaşayabiliriz?

Maddi konularla bitse iyi ama bitmiyor. Kalabalıklar içindeki yalnızlık halleri, hayatın büyük kısmında maskelerle gezmek durumunda kalmalar, alabildiğine beton bina gören gözler, egzoz dumanı soluyan burunlar, korna ve uğultu duyan kulaklarla yaşarken hangi "ideal"den bahsediyoruz?

Özgürce karar almanın, canının istediğini yapmanın yakınından bile geçmeyen hayatları yaşarken, gerçekten kendin olamaz, kendini gerçekleştiremezken ideal ilişki yaşanabilir mi gerçekten?

Kendine güvenmezken ve dahası kendini sevmezken, herkesi sana zarar vermek isteyen potansiyel bir tehdit olarak görürken, kendinle bağlantın sıfıra bu kadar yakınken ideal bir ilişki yaşamak, bırak ideali sağlıklı, güzel bir ilişki yaşamak mümkün mü ki?..

Bana değil gibi geliyor.

Not: Bu yazıyı yazdıktan sonra hızımı alamayıp devam ettim. Buradan buyrun lütfen ((:
-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz: emreertegun@gmail.com