Sayfalar

23 Kasım 2013 Cumartesi

Giftsion

Daha önce de yazmıştım, ara ara bastıran bi' pansiyon açma hevesim söz konusu. Muhtemelen görünür gelecekte o yönde bir adım atmayacağım ama içimdekileri paylaşmak istedim. Belki birileri bu fikirlerden, hayallerden faydalanır, falan...

Bu arada ismi armağan (gift) ile pansiyon (pension) karışımından oluşturdum, aslında Türkçe bir isim tercihim. Ama şimdilik böyle olsun bakalım... ((;

- Giftsion'un ilk açılışındaki masraflar, kitlesel finansman ve/veya bir iki senelik borçlanma ile, eş-dosttan sağlanacak.
- Giftsion beş-altı odadan -ve belki fazladan birkaç çadır için yeterli bir alandan- daha büyük kapasitede olmayacak. Pansiyona gelen herkesi ismen tanıma, onlara ismiyle hitap etme şansımız olacak.
- Herkesi ismen tanıdığımız Giftsion'da sadece hizmet alma / hizmet verme ilişkisi olmayacak; gelen tanıdık/tanımadık dostlar müşteri değil, arkadaşlarımız olacak.
- Zaten öyle sanıyor ve öngörüyorum ki, Giftsion'un 'konuk'ları büyük oranda dostlarımızdan ve onların dostlarından oluşacak.
- Giftsion'un var oluş nedeni kar etmek değil, ayakta kalmak ve kendini döndürmek, 'biz'im temel ihtiyaçlarımızı karşılamak olacak.
- Giftsion'u, bilfiil tüm aşamalarda çalışan birkaç ortak işletecek; ortak sayısı, tüm işleri kotarmaya yeterli olmadığı takdirde, dışarıdan gelen çalışanlar da 'ortak' gibi bir statüde olacak, tüm kararlarda ve -kazanılıyorsa- karda eşit söz sahibi olacak. Yani kimsenin artı değerine el konulmayacak. Yukarıdaki ve aşağıdaki maddelerde kullanılan 'biz', tüm bu kişileri kapsayacak.
- Giftsion denize yakın olabilir ama bu, olmazsa olmazım değil. Fakat mutlaka doğanın içinde, ormanın içinde/yakınında, doğa yürüyüşleri için uygun bir yerde olacak.

- Giftsion'da az sayıda çeşitli ama çok çok lezzetli yemekler servis edilecek. Kullanılan ürünler mümkün mertebe ekolojik ve yine mümkün olan en yakın çevrede yetişmiş olacak.
- Giftsion'da alan müsaitse kendi yiyeceğimizi de yetiştireceğiz.
- Giftsion'da müşteri değil, konuklar var olduğuna göre, isteyenler yemeğe, isteyenler oda servisi, tamirat veya herhangi bir işe yardım edebilecek.
- Giftsion'daki yapılar doğal malzemelerden üretilmiş olacak.
- Giftsion'da plastik ve diğer petrol türevi ürünler mümkünse hiç, değilse en az oranda kullanılacak.

- Giftsion'da ödeme, armağan ekonomisi ile yapılacak. Ayrılış günü geldiğinde konuklar, içlerinden geçen ve bütçelerine uygun olan parayı ödeyecekler.
- Giftsion'un tüm hesapları, gelir-giderleri web sitesinde/blogunda yayınlanacak.
- Mali olarak sıkışıklık yaşandığı takdirde, gelen-giden konuklar ve belki henüz gelemeyen dostlar bundan haberdar edilecek. Topluluğun desteğiyle bu sıkışıklık kolayca aşılacak.
- Aynı şekilde, Giftsion kendini döndürmenin ve 'biz'im temel ihtiyaçlarımızı ve -belki- dışarıdan beslenmek için yapacağımız olası seyahatlerin masraflarını karşılayıp hala para artıyorsa, bu para da düşlediğimiz dünyayı yaratma çalışmaları yapanlara armağan edilecek veya Giftsion'un daha ilham verici bir yer olması için kullanılacak.

- Giftsion'a gelen herkes, çok etkinlendiği en az bir kitabı getirmesi için teşvik edilecek. Bu kitaplardan oluşan muazzam bir kütüphane kendiliğinden oluşacak.
- Giftsion'da gündüzleri sessiz sakin bir ortam oluşturacağız. Ayrıca -nasıl bir coğrafi alanda olduğuna göre de değişir tabii ama- birlikte yürüyüşler gerçekleştirecek, doğayla iletişime geçeceğiz.
- Giftsion'da akşamları ateşler yakacak, çemberler kuracağız; müzik yapacak; beyaz perdede birlikte filmler izleyeceğiz. Ancak tüm bunları, sessizliğe ihtiyaç duyacak kişileri de gözeterek yapacağız.
- Giftsion'da günün her saati, bizlerin ve gelen konukların becerilerine göre etkinlikler düzenleyeceğiz. Yoga eğitmeni konuklar yoga yaptıracak, permakültür bilenler bu bilgilerini paylaşacak, hikaye anlatıcıları bizlere masallar anlatacaklar, vs. Elbette ki istedikleri takdirde...

- Giftsion'da çok eğlenecek, çok iyi vakit geçireceğiz yahu!

Daha düşünsem bir şeyler çıkar ama bir an önce paylaşasım var. Zaten yazdıkça heyecanlandım... ((:

-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com

22 Kasım 2013 Cuma

Ayrılığı 'kut'lamak

Bugün Burcu ve Dilek Teyze ile sohbet ederken konu ‘ayrılık’lara geldi. Sonra bende bir anda bir şimşek çaktı, yani fikrim geldi. Paylaşmak isterim.

Oldum olası düşünürüm aslında, ayrılıklara niye hep olumsuz anlamlar atfettiğimizi. Yani sevdiğimizden ayrıldığımızda buna üzülmemiz elbette ki doğal ama kavramsal olarak da olumsuz hisler tınlıyor içimizde. Yani birilerinin ayrıldığını, boşandığını öğrendiğimizde genellikle otomatik olarak ‘yazık olmuş’luyoruz, ‘tüh’lüyoruz, ‘hey gidi’liyoruz ya, bunadır itirazım.

İlişki başlarken iyi hoş da, miadını doldurmuşsa eğer, bitmesi niye kötü bir şey olsun ki? Gençler birbirlerini sevmişler, hoşça vakit geçirmişler, bir şeyler paylaşmışlar, eyvallah… E şimdi de sona gelmişler, artık birbirlerinden beslenemez, birbirlerini eskisi gibi sevmez olmuşlar. Daha fazla beslenmeleri için, sevgiyi tekrar hissetmeleri için de farklı şeyler denemeleri veya belki bir süre bu işlerden uzak durmaları icap ediyor belki. Çok normal değil mi bu? Hatta çok da ‘kut’lu geliyor bana. Durumu fark etmek ve korkmadan, alışkanlıklarımıza bağlı kalmadan böyle bir adım atmak…

İşte tam da bu ‘kut’u kutlamayı öneriyorum. Ayrılıkları da kutlayalım yani. (1) Evet evet, eğlenceler, partiler düzenlemeyi öneriyorum. Geçen günleri/ayları/yılları onurlandıralım. Ve tam da o ilişkiye has bir ayrılık töreni olsa…

Birleşirken iyi, hoş, kutluyoruz da ayrılırken niye yapmayalım bunu? Dostlar gelse, anılar yâd edilse… Güzel yaşanmışlıkları hatırlasak ve birbirimizi yeni hayatlarına güzel bir şekilde uğurlasak…

Tek tarafın isteğiyle biten ilişkilerde muhtemelen çok mümkün olmayabilir ama iki tarafın isteğiyle vuku bulan ayrılıklarda yapamaz mıyız bunu? Hımm?

Sonradan not: Gerçi artık 'ilişki'nin tanımı ve gidişatı da çok değişti bende ama -belki bi' ara- başka yazının konusu...

(1)   Burcu’nun dediğine göre Japonya veya Çin’de bu tarz bir gelenek varmış, araştıracağım da; ama bunu henüz yapmadım.

(2)   Bu arada elbette ki şatafatlı ve masraflı etkinliklerden bahsetmiyorum. Yoksa evlilik için yapılan buram buram tüketim ve aynılık kokan düğünlerden de pek haz ediyor değilim.


-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com

Topluluk oluştururken - 1

Doğada, güzel bir toplulukla birlikte yaşamaya ilişkin hayallerim güçleniyor ya, kafamda da bununla ilgili bin bir tilki dolaşıyor. Bunları da ara ara yazmak istiyorum. Konu çok geniş olduğu ve aslında konuyla ilgili temellerim çok da güçlü olmadığı için bütünlüğü sağlamam zor olabilir, ama elimden geldiği kadar işte… Mesela bu yazıda, işin maddi boyutuna bir giriş yapmaya çalıştım.
-------------------
Benim tez canlı kalbim bazen istiyor ki, hemencecik kendine yeten bir topluluk oluverelim, dışarıdan hiçbir şeye ihtiyaç duymayan bir topluluk olsun. Sonra buna hemen ulaşamayacağımı görmek bazen rahatsız ediyor beni. Çok saçma tabii, hepi topu 1,5 yıldır falan bu düşüncelerle ve hissiyatla dolmaya başlamış biri olarak o kadar hızlı gitmek istemem çok anlamlı değil. Kaldı ki, aşağıda da açıklayacağım üzere bu pek mümkün de değil, aslında tam olarak istediğim şey de...

Kişisel durumumu bir yana bırakırsak... Şu anda birçoklarımızın hayatını şehir, modern teknolojiler ve bunların çevresinde dönen şeyler oluşturuyor; ayrıca seyahati var, bilmemnesi var… Bunlardan tamamen vazgeçip ‘Kendi küçük dünyamı kuracağım ve orada kalacağım.’ diyenler için belki nispeten daha kolay aslında kendine yetebilmek. Ama yine kaçınılmaz olarak başkalarının varlığına ihtiyacım var. Bir kişinin ya da bir çiftin, beslenme için ihtiyaç duyduğu tüm meyve-sebze, hayvan ve hayvansal ürünleri <veganlık veya vejetaryenlik halleri, işin bu kısmını daha da kolaylaştırıyor elbette> üretmesi pek olası görünmüyor bana. Ya da şöyle diyelim, belki teknik olarak mümkün ama en azından şehirlerde büyümüş birçoklarımız için değil. Ayrıca bunun barınma ihtiyacını gidermesi var, kılık kıyafeti var, tamirat vs.si var… Bunlar belki bir şekilde hallolsa bile bence bunlardan da önemlisi; sosyalleşme, paylaşma, kendimizi ifade etme, görülme ihtiyaçlarımızı karşılamak için de, bir topluluk içinde var olma gerekliliğimiz.

Yani sadece temel ihtiyaçlarımızı gidermenin yeterli olacağını düşünüyorsak, bunu yeterince geniş bir toplulukta büyük oranda kotarabileceğimizi düşünüyorum. Ama telefon, bilgisayar, internet kullanmaya, seyahat etmeye devam etmek istediğimiz takdirde, dışarıdan kaynak girişine ve çıkışına da izin vermemiz gerekecek. Ben şimdilik -ve aslında muhtemelen hiçbir zaman da öyle olmayacak- kapanma taraftarı değilim. Bunu yapmak için içsel bir isteğim olmaması bir yana, kuracağımız güzel toplulukların daha fazla kişi tarafından fark edilmesi, görülmesi, örnek alınması; aynı şekilde topluluk üyelerinin de dışarıdan beslenmelerinin, Türkiye’deki ve dünyadaki farklı örneklerden, kişi ve topluluklardan ilhamlanmalarının ve farklı açılımlar getirmelerinin, oluşturulan topluluğun da sürekli gelişmesinin ve yenilenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Özlediğim dünyayı kendi hayatımda kurmak iyi güzel de neden bununla yetineyim ki? Neden dünyayı da değiştirmeye niyetlenmeyeyim? Dolayısıyla dış dünyadan kopuk bir topluluk oluşturmak, en başta yazdığımın aksine aslında benim için cazip değil.

Peki ya işin maddi boyutları… Şöyle diyelim kabaca: Doğada, severek yaşayabileceğimiz bir yerde bir arazimiz varsa (veya topluluktaki kişilerin bir veya birkaçının veya her birinin birikimiyle satın alabiliyorsak) ve bunun üzerine ev ve -varsa- diğer ihtiyaç duyacağımız yapıları inşa edebileceğimiz bir başlangıç paramız varsa (yok yok, çok büyük paralar lazım değil, merak etmeyin; ben de yeni yeni öğrenip şaşırıyorum; mesela aynı zamanda çok sağlıklı, nefes alan ve ısı izolasyonu konusunda da çok verimli olan saman evleri, içiyle dışıyla, mutfağıyla vs.si ile birlikte 20-25 bin TL’ye yapabiliyormuşuz.) başlangıç için çok da beklememize gerek yoktur belki.

Bu arada bütün bunları, birbirini seven, birlikte yaşamaya hevesli bir topluluk olduğumuz varsayımı altında yazıyorum. Asıl işin en çetin kısmı da bu bence, ama bu yazıda bununla ilgili bir şey yazmayacağım. Burada pratik noktalara değinerek bu hayata atılmanın maddi temellerinin, birçoğumuzun sandığı kadar zor olmadığının ve eğer harekete geçmek istiyorsak, bunun için yıllarca beklememizin, hayalleri ertelememizin gerekmediğinin altını çizmek istiyorum sadece.

Neyse efendim, nerede kaldık… Bir yerimiz var ve ev(ler)i de kurduk mu? Şimdi geldik yaşamı idame ettirmeye… Barınmayı ve diğer sabit masrafları -bir şekilde- eldeki avuçtaki kaynakla karşıladıktan sonrası daha kolay aslında. Yani en azından temel ihtiyaçlarımızı karşılamamız… Zira son 1,5 yıldır şehirdeki ve kırsaldaki pratiklerimde görüyorum ki, bir kişinin beslenmesi için günde ortalama 5-6 TL yetiyor da artıyor bile. (Evet, burada sigara, alkol yok; et tüketimi de yok ya da az.) Hadi diğer kişisel masraflar vs. ile birlikte günlük 10 TL’ye -ve dolayısıyla aylık 300 TL’ye- yuvarlayalım. Isınma, internet, belki pazar vs. için yakın yerlere araçla gidip gelmeleri falan da eklediğimizde ayda kişi başı en fazla 500 TL (1) ile gayet de geçinilebileceğini, yani en azından temel ihtiyaçlarımızı rahatça karşılayabileceğimizi görüyoruz. Burada topluluğun büyüklüğü de maliyetleri olumlu anlamda etkileyecek ve düşürecek bu arada. Mesela 2 kişi yerine 8 kişiye yemek yapmak maliyeti çok daha düşürür; aynı şekilde 4 ayrı evin yaşam alanlarını ısıtmalarıyla, 8 kişinin ortak bir yaşam alanını ısıtmaları yakacak maliyetini düşürür; bir sürü internet bağlantısı yerine bir bağlantının herkese yetecek olması, bir sürü bilgisayar yerine birkaç kişiye bir bilgisayar düşmesi vs… Bu örnekleri her türlü kaleme yayabiliriz ve hep aynı sonuca ulaşırız. Daha fazla kişiden oluşan bir toplulukta kişi başı tüketim azalacaktır, burası ekonomik bir gerçek. Yani yukarıda kişi başı aylık 500 TL’den bahsettim ama özellikle topluluk olarak yaşandığı takdirde kişi başı aylık maliyetin 400 ve hatta 300 TL’lere düşeceğini söyleyebilirim. Bütün bunlar tecrübelerimden ve gözlemlerimden ve biraz da tahmin ve öngörülerimden damıttıklarım bu arada. Yani elbette kesinlik içermeyen ve kişiden kişiye, topluluktan topluluğa, istek ve ihtiyaçlara ve konfor arayışına göre değişecek şeyler. Ama ana mantık çok değişmeyecektir.

Farkındaysanız gerçekten yüksek olmayan maliyetler söz konusu ve burada henüz herhangi bir üretim olmadığı varsayımı altında. Yani kişi başı 200 veya 300 TL’lik bir gıda harcamasından bahsettim ama kendi sebzemizi, tavuğumuzu, keçimizi yetiştirmeye başladığımız anda bu maliyet birden bire çok düşecek; belki yarı yarıya, belki daha da çok. Ve bu düşüşün çok kısa sürede gerçekleşeceğini söyleyebilirim. Meyve işleri belki biraz daha uzun vadeli, veya ununu, yağını üretmek de öyle olabilir ama doğanın kendiliğinden cömertçe sunduğu otları toplayarak beslenmek; yazlık-kışlık sebzeni yetiştirmek, toprak da uygunsa ve toplulukta bu işlerden anlayan birileri varsa hemen başlayabileceğimiz ve bir mevsim sonra kendi ürettiklerimizi yemek, ne mutlu ki hızlıca gerçekleşebilecek bir şey.

Bu şekilde, kısa vadede gıda masrafımızın belki yarısını, orta vadede ise büyük bir kısmını karşılayacağımızı düşünüyorum. Bu durumda da, sadece muhtemelen asla üretemeyeceğimiz internet (2), cep telefonu, gerekiyorsa bazı mutfak aletleri (3) vb. gibi şeyleri satın almak için hala dışarıya bağımlılığımız olacaktır. Veya seyahat etmek istedikçe (4) bir miktar paraya… Bunlardan tamamen soyutlanmak istemediğimiz varsayımı altında (yani en azından ben bunu istemiyorum), bunları karşılamak için bir miktar para kazanmamız gerekecektir. İşte bu parayı da, -eğer varsa- üretim fazlası tarımsal ürünleri satarak, belki birkaç oda ya da bu amaçla inşa edilmiş kulübeyi eko-turizm amacıyla ziyaretçilere açarak, tüm alanı çeşitli organizasyonların düzenlenmesi için topluluklara, toplantılara açarak veya gerekiyorsa topluluk üyelerinin dışarıda kısa süreli işlerde çalışmasıyla karşılayabiliriz.

Bu seçeneklerin her biri -ve daha farklı yollar da- aklıma yatıyor. Kişilerin ne istediğine ve vizyonlarına bakar sadece. Ama işin bu boyutunda bir ‘olmazsa olmaz’ım, bir de ‘olursa çok iyi olur’um var. Aslında ikincisi de ‘olmazsa olmaz’ gibi bir noktada artık benim için. 

Birincisi, her ne yapıyorsak bunun topluluğun etik değerlerine uygun olması gerekliliği. Bu yazıda herhangi bir etik değer vs. tanımlamadım gerçi ama mesela herhangi bir petrol şirketinin toplaşmasının burada yapılması ve topluluğun bundan para elde etmesini istemem kendi adıma, hem de asla. Veya bir topluluk üyesinin kazanacağı parayı bir hızlı yemek restoranında çalışarak elde etmesini de istemem. Yani madem ekonomik olarak topluluk dışına bir miktar bağlı kalacağız, bu bağlılığın sadece hayal ettiğimiz dünyayı güçlendirmemize yol açacak bir düzeyde var olmasını istiyorum.

‘Olmazsa olmaz’a çok yakın duran ‘olursa çok iyi olur’uma gelince de, her ne yapıyorsak bunu armağan ekonomisinde yapmayı istiyor olmam. Ürettiğimiz somut/soyut hiçbir ürün, ev sahipliği yaptığımız hiçbir organizasyon veya hiçbir ziyaretçi için önceden belirlenmiş ücretler belirlemek istemiyorum. Ben istiyorum ki bu topluluk(lar)dan her ne çıkıyorsa özgürce çıksın, ne yaratabiliyorsak yaratıverelim, ne üretebiliyorsak üretiverelim, ne sunabiliyorsak sunuverelim; ve bırakalım onları, özgürce salalım ortak kullanıma; sonra da görelim bakalım ne geliyor karşılığında. Benim içim, karşılığını yeterli derecede alma konusunda çok rahat. Bireysel hayatımda fazlaca gözlemlediğim bu durumun genele de yayılacağını hayal etmek çok da naiflik olmasa gerek. Haa, naiflik olsa ne olur; ayrı…

(1) İnanmazsanız bir ay boyunca harcamalarınızı bir yere not edin. Kirayı, dışarıda yemek yemeleri, ihtiyacınız olmadığı halde tükettiklerinizi çıkarın ve temel ihtiyaçlarınız için ne kadar harcama yaptığınızı kendiniz görün. Ve evet, 500 TL şehirde de yetiyor, aslında fazla fazla yetiyor.


(2), (3), (4) – Gerçi henüz geçenlerde kendi internetimizi de ücretsiz olarak üretmenin hiç de zor olmadığını duydum. Ancak detaylara hakim değilim. Bununla birlikte cep telefonu, mutfak aleti veya -ne bileyim- musluk bataryası ihtiyacı duyduğumuzda, bunların her birine paylaşım ekonomisi kapsamında bir yerlerden ulaşabiliyoruz artık. Seyahate gelince de, otostop ne güne duruyor azizim? Hem çok keyifli ve yepyeni insanlarla tanışma fırsatı, hem de bedava!

------------------------------
Günler sonra ekleme: Güzel bir tesadüf, aynı minvalde ama çok daha bilgi ve tecrübeye dayanan bir yazıyı Alakır Nehri paylaştı 2 gün önce. Hem daha fazla bilgiye dayanan, hem de aslında bu işlerin benim yazdığımdan da kolay ve maliyetsiz olduğunu anlatan bir yazı için buraya buyrun.

Topluluk Oluştururken - 2
Topluluk Oluştururken - 3

-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com

7 Kasım 2013 Perşembe

İlan: Çırak aranıyor

Bu yazı Yeşil Gazete'de de yayınladı! ((:
--------------------------------------------
Artık baskılara daha fazla dayanamıyorum. 'Çırağın olayım.', 'Ben de geleyim.', 'Beni de aldır yanına.', 'En iyisini sen yapıyorsun.', 'Hayat sana güzel!' gibi cümleler kuran, tanı(ma)dık arkadaşlarım. Sizin için bir ilan hazırladım. Mayolu bir boy fotoğrafıyla, özgeçmişiniz ve motivasyon mektubunuzla birlikte başvurularınız bekleniyor. Seçim süreci son derece şeffaf olacak ve tüm detaylar ve -tabii ki- mayolu boy fotoğraflarınız kamuoyuyla paylaşılacaktır.

Nitelikler
- Tercihen kurumsal hayatın dışına çıkmış ya da çıkmak isteyen veya bu hayata hiç bulaşmamış,
- Her türlü toplumsal ve bireysel ezberi sorgulaya(bile)n,
- Tercihen birkaç dil bilen (özellikle bitkilerle ve hayvanlarla iletişim kurabilmesi tercih nedenidir, ama en azından kuş dili bilsin...)
- Tüm canlıları seven,
- Toplumsal dönüşümün bireysel dönüşümle başlaması gerektiğini düşünen; ama bu dahil bütün fikirleri tekrar tekrar sorgulamaktan, gerektiğinde geri adım atmaktan, yanıldığını kabullenmekten çekinmeyen,
- Kendisinin farkında olan veya en azından farkında olmanın önemini fark etmiş
- Tercihen bir üstteki maddeyi okurken bunu tekerlemeye benzetip gülen,
- Aslında zaten hep gülen, hayatı kutlanası bir deneyim olarak gören,
- Seyahat engeli olmayan,
- Tercihen otostop geçmişi olan veya yapmaya istekli,
- Esnek çalış(ma)ma saatleriyle, çalışmamaya ama elinden geldiğince üretmeye (her ne geliyorsa) istekli,
- Her türlü hiyerarşik yapıya karşı,
- Otoriteden haz etmeyen ve karşılaştığı anda karşı çıkmaktan çekinmeyen,
- Egosunu fark eden ama onun esiri olmayan,
- Tüketimle arası çok iyi olmayan,
- Mülkiyetçi olmayan

takım arkadaşları arıyoruz.

Başvurularınızı, her ne zaman isterseniz yollayıverin. Bana değil tabii ki, yukarı bi'yere, evrene falan... Hemen kabul olunuyor, kontenjan sorunu, şart-şurt yok.

Bilginize...


-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com

4 Kasım 2013 Pazartesi

Destekçilere mektup vol.2

Dün gece bana destek olan kişilere bir mektup daha gönderdim ve onu da yine burada paylaşmak istiyorum. Orada da yazdığım üzere, konuyla ilgili daha iyi hissetmeye başladım bugünlerde, böyle de devam eder umarım. Bir süredir tüm hayatımı deney tahtasına çevirdiğimi hissediyorum ama bundan ötürü rahatsızlığım yok. Hatta eğleniyorum. ((:

Oldu olacak, şunu da yazayım... Bazı çok yakınlarımdan bu 'şey'le ilgili hiçbir geri dönüş alamadım ve bu biraz üzüyor bazen. -Çok yakınım bile olsalar- insanlardan bir şeyler beklemeyi ve onlara bu beklentilerimi yüklemeyi büyük oranda bıraktım uzun süre önce. Ama yine de böylesi bir girişimde bulununca, hatta bir kısmına e-posta falan da gönderip haberdar olmalarını garanti altına alınca, geri dönüş beklentim oluştu valla. Geri dönüşten kastım, katiyen illaki destek olmaları değil ama tepki vermeleri... Takdir etmeleri, eleştirmeleri, 'Ne yaptın oğlum manyak mısın?' veya 'Helal olsun!' demeleri ve nice değişik tepkiden herhangi birini almak isterdim. Ama hiç tepki almamak tuhaf geliyor.

Bu beklentiyi hissettiğim arkadaşlarımın bir kısmı ile paylaşabildim bu hissiyatımı. Hak verdiler. Kalan kısmı ile de paylaşırım mutlaka, ilk fırsatta...

Öyle yani, şimdi mektuba geçelim...

Dostlar selam,

Bugüne kadar yaptığım çağrıya kulak vererek bana destek olmuş veya olacağını söylemiş kişilere yazıyorum bu mektubu. Birkaç şey paylaşasım var...

Öncelikle geçen mektupta bahsettiğim huzursuzluk hali, performans kaygısı gibi hissiyatları büyük oranda arkamda bıraktığımı paylaşmak isterim. Bu da büyük oranda sizlerin ve diğer bazı arkadaşlarımın desteği, yorumları ve geri bildirimleriyle oldu, teşekkür ederim.

Ekim ayında, destek olacağını söyleyen birçok kişi bir şekilde ulaştırdı desteğini, her geçen gün birileri daha ulaştırıyor. Ay boyunca toplam 675 TL aldım sizlerden. Özellikle bir kişinin verdiği fazlaca cömert destek, toplam tutarın neredeyse yarısını oluşturuyor. Bunu da paylaşmış olayım.

Ha bir de, 'Ben şimdi seni bir süre göremem' deyip Kasım için de veren arkadaşlar... Çok tatlısınız yahu! (Bu arada böyle bir durum olduğunda Kasım için verilen parayı Kasım ayının gelirine yazıyorum, Ekim'e yazmıyorum mesela.)

Ekim ayında harcamalarımı tam olarak takip edemedim ama bu ay itibari ile takibe başlıyorum. 1 Kasım gününe, cüzdanımda bulunan 348,25 TL ile başladım ve ay sonuna kadar gidişat nasıl olacak, çok merak ediyorum. Hatta uygulanması biraz zor da olsa, -hayatımda ilk kez- madde madde yazmaya başladım her harcamamı. Bunu kendim için sürdürebilmeyi çok istiyorum, bakalım. Ama her harcamayı yazmayı unutursam bile toplam miktarı mutlaka takip edeceğim ve ay sonunda gelir-gider durumunu gözden geçireceğim. (Harcamalarımı da başlıklar halinde sizlerle paylaşabilirim, henüz karar vermedim.) Eğer sizlerden aldığım destek harcamalarımı aşıyorsa, artan kısmı ne yapacağıma karar verebileceğim. Benzer hayatlar yaşayan birilerine veya dünyayı değiştirme yolundaki bir projeye falan aktarabilirim mesela. Bu arada içimde bir yan diyor ki "Abi, artarsa artsın, ilerleyen aylarda kullanırsın; hem bu desteklerin süreceği ne malum?". Ama mümkün mertebe o yanı dinlemeyip hayata güvenmeyi seçmek istiyorum. Bunun, zaten çok aza inen 'gelecek kaygımı' iyice ortadan kaldırmak için bir araç olacağını da düşünüyorum. Neyse, ay sonu gelsin de konuşuruz ((:

'Artanı verme' mevzusunda şöyle bir ayrım yapasım da yok değil ama: Mesela biri(leri)nden tek seferlik para aldığımda, sanki bunu ayrı tutmam lazımmış gibi hissediyorum. Bunun ne kadarını tam olarak güvenmeme durumu oluşturuyor, bilmiyorum. Ama esasen başka bir nedeni var ve şu anda bunu kelimelere dökemiyorum ama bir şekilde, düzenli destekleri diğerleriyle de paylaşabileceğimi, tek seferlikleri ise benimle ilgili bir şeyde kullanmam gerektiğini hissediyorum. 

Yalnız şunu bilmenizi isterim ki, zaten genel olarak bu konuda neler hissettiğimle ilgili, kendimi sürekli takip halindeyim. Bu hisleri de, mümkün mertebe tüm açıklığıyla paylaşmaya devam etmek istiyorum. Yukarıda yazdığımı da, daha çok anlamlandırabildiğimde, yazarım mutlaka.

Geçen mektupta, para konusunu gerektiğinde size hatırlatmaktan çekinmeyeceğimi yazdım ama çekinebilirim de, bilmiyorum. O yüzden siz de unutmayın bence; yani vermek istemeye devam ettiğiniz sürece unutmayın en azından; görüşemediğimizde o X lirayı atıverin kenara, falan... ((: Aslında bazen 'bu kadar bile sistematik yaklaşmasam, tam olarak akışa bıraksam' diyorum ama yine de galiba bu kadar analitiklikten de zarar gelmez. Hatta takip etme vs. açısından çok faydalı da oluyor. Ciddi ciddi kocaman bir excel tablom var şu anda, 29 destekçiyle... ((:

Gerçekten değişik bir süreç benim için; iniş-çıkışlar yaşıyorum, fikirlerim değişiyor, gelişiyor. Konuştuğum biri bir şey söylüyor ve bir anda bambaşka bir açıdan da bakmaya çalışıyorum vs. Tam anlamıyla deneysel ilerliyor bu iş ve benim açımdan çok keyifli. Bakalım nereye varacak...

Çok çok sevgiler,
Emre

Not: En erken bu hafta Perşembe (7 Kasım), en geç haftaya Pazartesi (11 Kasım) falan İzmir'e geçeceğim ve bir süre oralarda olacağım. Bilginize...

İşte bunları yazdım gece gece.
Herkese iyi bir hafta ola...


-----------------------------------------
Eğer bu veya diğer bir yazım -veya eylemim- bir yerlerinize dokunduysa; sizi mutlu ettiyse, ilham verdiyse, düşündürdüyse, bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için teşvik ettiyse vs. ve buna karşılık olarak bana para veya başka bir armağan iletmek isterseniz bi' ses verin lütfen: emreertegun@gmail.com