Sayfalar

11 Ocak 2016 Pazartesi

güneybatıda topluluk hallerimiz

Bir zamanlar topluluk oluştururken serisi vardı, hey gidi! (bkz. Topluluk oluştururken-1, Topluluk oluştururken - 2, Topluluk oluştururken - 3) O zamanlar henüz girmediğim; sıcaklığını, derinliğini bilmediğim sulara dair; birlikte yaşam, topluluk olma gibi konularda fikirlerimi paylaşıyordum. Bugün, yaklaşık 20 aydır, küçük çaplı da olsa bir topluluk içinde yaşayagelen biri olarak bu konuya dair yeni ve belki daha gelişmiş fikirlerim var fakat o günlerde paylaştıklarımın tamamının benim için bugün de geçerli olduğunu gördüm. İyi atıp tutmuşum. (Test de değildi halbuki.) ((:

Bu yazıda ise işin biraz daha farklı bir yönüne değinmek istiyorum. Ana eksen yine topluluk olmak belki ama bu sefer birlikte yaşayan bir topluluktan değil, yakın bir coğrafi bölgede dayanışma halinde, bilgi, beceri ve ürünlerini paylaşan, belki birlikte üretim yapan, sosyal anlamda da birbirinden beslenen topluluk olma hallerimizden bahsedeceğim.

Yazı, belli bir bölgede ve kırsalda yaşayan bizlerin deneyimlerini anlatıyor olmakla birlikte şehirdeki canların ve diğer herkesin de kendilerinden bir şeyler bulabileceğini ve yaşadıklarımızdan faydalanabileceklerini sanıyorum.

Geçenlerde de yazdığım üzere iki hafta kadar önce Tlos Antik Kenti yakınlarına konumlanmış olan Tangala Proje Platformu'nun ev sahipliğinde Güneybatı Toplaşması adı altında kocaman bir buluşma gerçekleştirdik. 60'ın üzerinde sonradan köylü katılımı olan tek gece konaklamalı bir buluşma idi bu ve elbette ki bu kadar çok insanın dişe dokunur bir şeyler ortaya çıkarması için yeterli bir zaman değildi. Yine de bir tanışma çemberi yaptık, Sufi arkadaşlar müziklerini paylaştılar, yendi içildi ve dans edildi, tanışıldı, kaynaşıldı. Daha ne olsun! İleride yapacaklarımız için güçlü bir giriş oldu, ki bir şeyler yapmaktan önemli olan birlikte olmanın keyfi ve yalnız olmadığımızı hatırlamak idi aslında.

Bu buluşmanın verdiği ivmeyle, geçtiğimiz cumartesi günü Dalyan eşrafı -ve İstanbul'dan gelen iki dostumuzun yanı sıra bir de Fethiye temsilcisi- ile daha yerel ve daha küçük (12 kadar kişi) bir toplaşma gerçekleştirdik. Konu, bir topluluk bostanı oluşturmaktı. Bu taraflara yerleşen ve gıda yetiştirme, tarım-toprak işlerinde epey deneyimli arkadaşımız Murat'ın önderliğinde, uygun bir alan ya da alanlarda çalışarak, gıdamızın tamamını veya en azından bir kısmını yetiştirmeye dair konuştuk, fikirleştik. Bir sonraki cumartesi tekrar buluşmak ve gidişatı biraz daha somutlaştırmak üzere de ayrıldık. Önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.

Gıdamızı yetiştirme düşüncesi harika olmakla birlikte, yetiştiremeyeceğimiz (ya da en azından henüz yetiştiremeyeceğimiz) ürünlerden mümkün olanları (bakliyat ve un, özellikle) şu an için ekolojik çiftliklerden satın alıyoruz. Bu tip satın almalarda zaman zaman buradaki topluluğa duyurular yapıyor, tek kargo ile birkaç haneye ürün almanın yollarını araştırıyoruz. Dalyan'a yeni taşınan İrem de bu konularda çok dikkatli. Kitap siparişi de verse, gıda siparişi de verse mutlaka gruba yazıyor; çok da iyi yapıyor. Henüz ciddi tek toplu siparişi Tunceli-Ovacık Belediyesi'nin organik nohut ve fasulyeleri için verdik ama öyle bir talep patlaması olmuş ki biz sipariş vereli uzun zaman olmasına rağmen henüz gönderemediler. Neyse, henüz sonuç alamamış olmaktan dolayı sıkıntı hissediyor değilim. Biz denemeye, birbirimize haber vermeye devam ettiğimiz sürece her geçen gün bir adım daha ileri gideceğiz demektir, ki gidiyoruz da...

Ortak satın alma girişimi, gıda ve kitap gibi ufaklı şeyler için yapılabileceği gibi daha irili malzeme için de yapılabilir tabii. Örneğin geçtiğimiz sene Bayramiç'teki sonradan köylü dostlarımız, toprağı zenginleştiren bir mineral olan (umarım yanlış hatırlamıyorumdur) leonardit sipariş ettiler İç Anadolu'dan bir yerden. Tek tek sipariş etmeye kalksalar astarı yüzünden pahalıya gelecekti muhtemelen ama birkaç çiftlik bir araya gelip satın aldıklarında tabii ki çok daha ucuz olmuş oldu. Güzel girişimler...

Yerelde birbirimize daha fazla destek olabilmek için her an tetikte olmamızda büyük faydalar var. Herhangi bir yere gittiğimde, arkadaşlarımın ilgi ve çalışma alanlarını bildiğim takdirde, onların işine yarayabilecek olan bir malzeme veya kişi ile karşılaştığımda, hop alır malzemeyi ona götürür, o kişiyle diğerinin iletişim kurmasını sağlarım vs. Ayrıca bir şeyler yaparken, mesela bir yerlere giderken birbirimizi bilgilendirirsek araç paylaşımı yaparak ekonomik ve ekolojik masrafımızı azaltabilir, birilerinin gittiğimiz yere ulaştırmak veya oradan getirmek istediği şeyler için kuryelik yapabiliriz vs. Ben, özellikle de şu an bizde bulunan araçla bir yerlere giderken Çandır ve Dalyan'a mutlaka duyuru yapıyorum. Pazara giderken de haber ediyorum, Fethiye'ye giderken de... Mesela yarın Datça'ya gideceğiz Burcu'yla ve iki kişi daha bulduk yanımıza arkadaş. Pek güzel!

İşte bunları alışkanlık, bu tip yaklaşımları hayatın rutin bir parçası haline getirmeyi pek önemli buluyorum. Bu kaslarımızı çalıştırdığımız takdirde dayanışabilir; aksi takdirde, kendine yetmeye çalışmaya, kimselere ihtiyaç duymama yanılsamasına kapılmaya devam ederiz. Halbuki insan olmanın en güzel yanı da bu değil mi? Birbirimize lazımız ve destek olmak da almak da harika şeyler. Bunun peşinden sonuna kadar gitmeli!

İllaki faydacı ve sonuç odaklı olmak zorunda değil elbette toplaşma ve haberleşmeler. Sebepli/sebepsiz, düzenli/düzensiz her türlü buluşma, kaçınılmaz olarak herhangi bir yerdeki herhangi bir grup insanı birbirine daha fazla bağlıyor. Yani her şeyden önce birlikte olmak çok önemli. Bu, kırsalda daha da önemli. Aksi takdirde "yalnızlık" hikayesine girmek pek mümkün. Ne gerek var halbuki... ((:

Birlikte eğlenmek de ne kadar önemli bu arada. Bizim en çok atladığımız şey bu oluyor(du) galiba ve ne büyük bir eksiklik! Oyunlar oynamak, dans etmek, gülüşmek... Yine çok sık dans ediyor sayılmayız (hiç etmiyor da değiliz) ama en azından daha fazla oyun oynadığımız bir gerçek. Evde, gelen giden dostlarımızla birlikte oyun oynamayı daha sık hatırlar olduk ve bunu yaptığımızda gerçekten eğleniyoruz.

Evde oynamakla kalmayıp dört-beş haftadır Dalyan'da da oyun oynuyoruz. Geçtiğimiz yaz katılmış olduğum doğaçlama tiyatro atölyesinin gazıyla ve sevgili hocam Sena'nın cesaretlendirmesiyle burada bir çağrı yaptım ve ilgilenenlerle oynamaya başladık. Haftada bir gün, üç saat, genelde 10 civarında kişi bir sürü oyun oynuyor, bunla da kalmayıp ucundan kıyısından doğaçlama tiyatro egzersizleri uyguluyoruz. Harika vakit geçiriyor ve kelimenin tam anlamıyla çocuk oluyor, çok eğleniyoruz.

Sadece eğlenmek de değil konu; kaynaşmayı, bir arada olmayı, birbirini sevmeyi oyundan daha güzel kolaylaştıran herhangi bir araç olduğunu sanmıyorum. Burcu diyordu geçenlerde "Ben oyun oynadığım her insanı sevebilirim." diye. O kadar doğru ki...

Her türlü bilgi, beceri, ürün, düşünce paylaşımı çok kıymetli. Bu paylaşım kendiliğinden var oluyorsa ne ala, olmuyorsa ya da oluyor ama artırılmak isteniyorsa armağan çemberi faydalı bir yol. Daha önce muhtelif yazılarda bahsetmiş olmalıyım ama üstünden geçmekten zarar gelmez. Armağan çemberi; herhangi bir yerde, herhangi bir sayıda kişinin, bir kereliğine veya herhangi bir sıklıkta yapabilecekleri bir etkinlik olup üç turdan oluşur. Bir turda her kişi topluluğa sunabileceği bilgisini, becerilerini, yeteneğini veya sahip olduğu ve ortak kullanıma açabileceği ürünlerini sunar; diğer turda, benzer şekilde, herkes ihtiyaçlarını paylaşır*. Üçüncü turda ise kesişmeler paylaşılır** ("Ben Ahmet'e şu konuda, Elif'e bu konuda destek olabilirim; Ayşe'den öteki, Zeki'den beriki ihtiyaçlarımı karşılayabilirim." gibi).

Bir yıl kadar önce, Dalyan ve Çandır sakinlerini buluşturmuş ve iki ay üst üste armağan çemberi yapmıştık; nedense devamını getiremedik. Gerçi topluluk içindeki iletişimi sıkı tuttuktan sonra, ki bu konuda son aylarda epey yol aldık, armağan çemberi yapmaya gerek kalmayabilir; ihtiyacı olan da, bir şey sunabilecek olan da toplulukla paylaşıyorsa eğer.

Tüm ihtiyaçlarımızı, -armağan çemberi gibi yöntemlerin de yardımıyla- armağanlarımızla karşılayacağımız "ideal" günleri görür müyüz bilmiyorum ama o günler gelene kadar, kullandığımız parayı -mümkün mertebe- yerelde ve topluluk içinde döndürmekte fayda var. İllaki yan yana, birlikte yaşıyor olmasak dahi, birbirimize kolayca ulaşabildiğimiz bir coğrafi alanda, kendiliğinden oluşan bir iş bölümü, hayatımızı kolaylaştırır. Tüm ihtiyaçlarımız için hemen mümkün olmasa dahi karşılayabildiğimizi birbirimizden karşılasak, ihtiyaçlarımızı bu şekilde gidersek ve ayakta durma çabalarımızda birbirimizi desteklesek... Kitlesel tüketim malları satan marketlerdense, sabun yapan arkadaşımızdan sabunu, gıda üreten arkadaşımızdan ürettiği ürünleri satın aldığımız, dikiş işlerimizi bu işten anlayan arkadaşımıza yaptırdığımız takdirde hem dayanışmış oluruz hem de topluluk olma sürecinde kendiliğinden bir sürü adım atılmış olur.

Aslında birlikte ve/veya birbirimizle iletişim halinde kaldığımız her adım, kaçınılmaz olarak bizi buna yaklaştıracaktır zaten.

Bu adımların çeşitlerini de sıklığını da artırdığımız günlere...


* Bu iki turun sırası -grubun ihtiyacına göre- tam ters şekilde de olabilir, yani ilk turda ihtiyaçlar, sonra neler sunabilecekleri de paylaşılabilir. Hangi sırayla olursa olsun, bu iki aşamada da sık rastladığım birer zorluk var, paylaşmadan geçmeyeyim: Kişiler, özellikle de bunu daha önce yapmadılarsa topluluğa sunabilecekleri şeyleri kolayca akıl edemeyebiliyorlar. Deneyimli birileri varsa, bunu kolaylaştırabilirler. Nihayetinde sunabileceğiniz her şey sizin armağanınız; herhangi bir aracınızı, aletinizi ortak kullanıma açmak, birinin odunlarını kesmesine yardım etmek, birlikte yabancı dil pratiği yapma olanağı sunmak, bildiğiniz bir konuyu bir grup insana anlatmak veya sahip olduğunuz film arşivini paylaşmak ve diğer her şey. Geniş düşünmeye çalışın ve tura başlamadan önce, düşünmek için mutlaka zaman ayırın. Diğer turdaki zorluk ise, birçoklarının isteyebilme kaslarının yeterince çalışır durumda olmaması. Kendine yetmenin, başkasına ihtiyaç duymamanın hastalıklı ve çok anlamsız bir şekilde fetişleştiği günümüz dünyasında, bir şey isteyebilmek herkes için kolay olamayabiliyor. Yine, armağan çemberinde deneyimli birilerinin olması bu durumu kolaylaştıracaktır ama olmazsa da hallolur. (:

** Benim gerçekleştirdiğim ve içinde yer aldığım armağan çemberlerinde genelde bu üçüncü tur için zaman kalmadı. Eğer böyle bir durum olacak ve üçüncü turu gerçekleştiremeyecekseniz (ki gerçekleştirmenizi hararetle öneririm, tecrübe konuşuyor), ilk iki turda sıralananları biri mutlaka not tutsun ve mümkün olan en kısa süre sonra tüm çember katılımcıları ile paylaşsın. Sunulan ihtiyaç ve destek önerilerinin lafta kalmaması için, bu alışverişlerin sıcağı sıcağına yapılmasını öneririm. Yoksa kolayca unutulabiliyor.

-----------------------------------------

Blog yazarının notu:

Bildiğin -ya da bilmediğin- üzere 2012 Temmuz'undan bu yana, bilerek ve isteyerek çalışmıyorum. Yani klasik anlamda "çalışmak"tan bahsediyorum tabii. Zira aslında hiç olmadığım kadar üretim halindeyim, ayrıca -yeri gelmişken- son derece keyifli ve afiyetteyim. Bu üretim sürecinde ortaya çıkan şeylerin çoğu bugünün piyasasında "para eden" şeyler değil ama bu, onların kıymetini azaltmıyor, içim ferah. Kendim ve diğerleri için daha güzel bir yaşam düşü, bu konuya kafa ve kalp yorma, yazıp çizme, bi'takım uygulamalar yapma ve buna kendini adama ne zaman para etmiş ki... 

Yok yok, katiyen şikayetçi değilim bu durumdan, hatta bunun için ayrıca şükran doluyum. Cidden! Hayatımı sürdürürken az miktarda da olsa (ayda birkaç yüz tl) paraya gereksinim duyuyorum ve yaptıklarım, bu parayı çoğu zaman "doğrudan" getirmiyor. Hep bi'takım dolambaçlı yollar... Neyse ki bu yolları da seviyorum. ((: 

Diyeceğim o ki eğer yukarıdaki veya diğer bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa, bunun sonucunda da bana para veya başka bir armağan iletmek istersen: emreertegun@gmail.com adresinden bana ulaşır mısın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazıyla ilgili yorum yapmak için...