Sayfalar

4 Ocak 2018 Perşembe

değişim ve kompost

Birkaç gün önce Funda ve Esra ile yaptığımız çemberde, daha önce birkaç yazıda daha anmış olduğum sevgili dostum ve hocam, öğretmenim Andrew'un cümleleri yankılandı zihnimde: "Eski dünya ölüyor, yeni bir dünya doğuyor. Şu an tam aradayız. Tam olarak neyin doğacağını hiçbirimiz bilmiyoruz, şu anda olmakta olan ilk kez oluyor."... Bunları aklıma getiren, üç kişicik yapmış olduğumuz şahane çemberde Funda'nın söyledikleri oldu. Eski yaşamını büyük oranda geride bıraktığını ama yeninin henüz tam olarak gelmediğini ve ne olacağını, bazen sakince bazen ise sabırsızlıkla beklediğini ve bu bekleyiş esnasında huzursuzlanabildiğini paylaştı*.


İşte ondan bunları dinlerken Andrew'un sözlerini andım ve bu durumun, dünyanın içinden geçmekte olduğu sürecin benzeri olabileceğini, onun mikro hâli gibi göründüğünü söyledim. Ve bir anda komposta gitti aklım. Bilmeyenler için kompost, nemli-oksijenli ortamda bitkisel ve hayvansal atıkların bozunarak organik gübreye dönüşmesi olayına verilen isim (wikipedia). Atık organik maddeler çürüyor, bozunuyor ve toprağımızı besleyen verimli bir katkıya dönüşüyor.


çizim: Beyza Yavuz

Hayatını değiştiren, dönüştüren ya da herhangi bir eşik noktasındaki kişiler, yukarıda anmış olduğum tam arada olma hâliyle başa çıkmakta sıkça zorlanıyorlar. Eski ölüyor, bilinmeyen bir yeni doğuyor; neyin doğduğunu da bilmiyoruz, ne zaman doğacağını da. Ve bunu karşılamak her zaman çok kolay olmayabiliyor. Doğan, anbean doğuyor, şekilleniyor ama bu geçiş zamana yayıldığı için dönüşümü tam olarak algılayamıyoruz; yanı başımızda büyüyen çocuğun, biz farkına varmadan büyüyüvermesi gibi.

Kompost, bana, tam da bu geçiş sürecini anlatıyor işte. Hazırlamış olduğumuz atık yığınındaki kabak kabuğu, domates çekirdeği, mısır koçanı, ince ağaç dalları, hayvan gübresi ve tüm diğer maddeler çürüyor, yok oluyor; yeni ve son derece verimli bir maddeye, komposta dönüşüyor. Bu, belli bir zaman alıyor. Eskinin küllerinden doğmak için biraz sabır, biraz da güvenmek gerekiyor. Bir kompost yığınına ilk kez bakan birinin, bunun bir süre sonra şahane bir maddeye dönüşeceğini düşünmesi çok zor olabilir ve fakat ihtiyacımız olan tek şey zaman. Kullanmış olduğumuz yönteme göre ne kadar zaman alacağı değişir ama oksijeni kesmediğimiz sürece bu dönüşümün zuhur etmesi kaçınılmaz.

Ah işte hayatta da öyle. Eğer ki bir değişim sürecindeysek ve bir şeyler ölürken yeni bir şeyler doğurmaya gebe isek, o an ne çıkacağına dair fikrimiz olmayabilir ama güvenimiz ve sabrımız olduğu, yeninin doğuşuna yeterli alanı tanıdığımız takdirde, er ya da geç doğum gerçekleşecektir. Bu doğum bazen tam beklenen vakitte, bazen erken, bazense biraz geç olabilir. Doğal bir doğum olabileceği gibi -gerektiği takdirde- müdahaleli bir doğum olabilir. Ama kesin olan tek şey var: Ölümün olduğu yerde doğumun gerçekleşmesi bir doğa kuralıdır ve bu olacaktır.

Fakat genelde şöyle bir zorluk yaratıyoruz kendimize: Ölmüş ya da ölmekte olana tutunmaya çalışıyoruz ve bu yüzden sağlıklı bir geçiş sürecini engelleyebiliyoruz. Kompost ancak oksijenli ortamda gerçekleşebiliyor fakat biz kişisel kompostumuzun hava almasını engelleyerek sağlıklı bir bozulma ve çürüme yerine küf oluşmasına neden olabiliyoruz. Artık miadını doldurmuş ilişkilere, kavramlara, mekânlara, ... tutunmaya çalışıyoruz ve gittikçe çamura saplanıyoruz. Oksijen olmayan yerde kompostlaşma olmaz. Benzer şekilde, içine temiz hava girmeyen ilişkiyle, bizim için vakti çoktan geçmiş hayâllerle, aslında işimizin bittiği yerlerle eskisi gibi ilişkilenmek için ne kadar çabalasak da olmuyor; tüm bu çırpınma, yeniye adım atmamızı ve mis gibi kokan kompost olmamızı engelliyor. Küfleniyoruz!

Ölenin öldüğünü kabul etsek ve yasını tutsak, tıpkı yanmaya çalışan ateşe hava üfler gibi ölmüşlerimizin oluşturduğu kompostumuzu da havadan mahrum etmesek ve yeniyi beklemeye koyulsak; bizi bekleyen yeni ilişkilere, yeni fikirlere, yeni yerlere kucak açsak dev bir ferahlık bizi karşılayacak.

Yapmamız gereken tek şey eskiye yol verirken, üstümüze doğru gelen yeniye alan açmak. Eskiye teşekkür edip onla vedalaşmak, yeniyle tokalaşmak. Eskinin bugüne kadar yapmış olduğu hizmetlere minnet duymak ve tüm o duygusal, enerjisel, maddi ve manevi birikimi bir araya koyup, biraz da zaman verip yepyeni bir formda, muhtemelen bizim de bilmediğimiz şeyin ortaya çıkması için izin vermek.

Ki bu alan çoğu zaman nadası da içeriyor, onu da başka bir yazıda ifade etmeye niyet ettim.
Şimdilik bu kadar olsun.

* Çember ilkelerimizden biri, çemberde olanın çemberde kalması; dolayısıyla bunu yazmak için Funda'dan izin aldım.

*** *** ***

Not:

Canım okuyan,

Bu blogda süregelen destek çağrılarını görüyorsundur, bu da onlardan bir diğeri.

Klasik anlamda bir işte çalışmıyor, sunabildiklerimi (yazılarım, kitabım, etkinlikler...) sadece armağan ruhuyla ve belirlenmiş bir karşılık talep etmeden sunuyorum ve çok şükür ki dara düşmeden çorbam kaynıyor. Yani sıkışık durumda değilim, merak etme.

Hayata karşı cömertliğim ile hayatın bana karşı cömertliği birbirini besliyor ve bu karşılıklı beslenme hâlini canlı tutmak için bu çağrıları, hatırlatmaları yapmayı sürdürmem gerektiğini hissediyor, düşünüyorum.

Bu ve diğer yazdıklarım -veya yaptıklarım, oluş hâlim- nedeniyle bir minnet hissin varsa ve bu güzel hissini maddeye dönüştürmek istersen lütfen bana ulaş. -Pratikliği nedeniyle- para başta olmak üzere her türlü karşılık armağanına açığım.

Yukarıda yazdıklarıma veyahut başka bir şeylere dair bana ulaşmak istersen emreertegun@gmail.com'da seni bekliyorum.

4 yorum:

  1. cok etkileyici ve yalın bir üslup, kalemine sağlık. içerik de sıradışı gebrik ediyorum.

    YanıtlaSil
  2. Tam hayatımda bir safha kapanmış diğeri açılırken, ve kompost üzerine denemeler yaparken karşıma çıktı bu yazı, çok keyif aldım.

    YanıtlaSil

Yazıyla ilgili yorum yapmak için...