Sayfalar

7 Nisan 2016 Perşembe

"Yeni"ye Doğru çıktıııı!!

"Yeni"ye Doğru doğdu sonunda! Hatta doğumun üstünden üç hafta geçti, neredeyse lohusalığım bitecek ancak ben yazmaya şimdi fırsat bulabiliyorum. Bir ay önce, kitap henüz matbaadayken son durumları yazmıştım, şimdi ise güncelleme yapma zamanı:

Kitap, 14 Mart'ta matbaadan çıktı. Ve çıkar çıkmaz, tıpkı önceki süreçte olduğu gibi, kocaman bir destek mekanizmasının içinde buldum kendimi. Ya da "bu mekanizmayı oluşturdum" diyelim. Kendi kendine olmuyor bu işler. İstemek, isteyebilmek çok ama çok önemli.

Laf istemeye gelince, -hiç adetim değildir ama- bir videoyu araya sıkıştırmak istedim: Amanda Palmer'ın "The Art of Asking - Sormanın Sanatı" videosunu izlemenizi coşkuyla ve ısrarla öneririm:



Tabii istemekle bitmiyor iş! "Karşılık alabilecek misin?" "Ne kadar alacaksın?" "Alamazsan ya da düşündüğünden, beklediğinden az alırsan nasıl hissedeceksin?" gibi deli sorular dolanıyor kafada. Benim isteme, alma/alamama süreçlerime hem kitapta hem de bu blogda muhtelif zamanlarda şahit oldunuz ve görünen o ki olmaya devam edeceksiniz. Acayip bir konu bu! Müthiş bir birlik duygusunu, kimi zaman da kırılganlığı getirip midenin ortasına yerleştiriveriyor. Anlatması güç. Yazmayı, anlatmayı ara ara deniyorum ama olanı ne kadar yansıtabildiğimden şüpheliyim.

Uzun zamandır yazmadığım için çok şey birikti zihnimde, ruhumda. Gördüğünüz gibi, konudan sapmaya son derece teşneyim, sayın seyirciler. Hadi konuya dönelim.

"Dakika bir, gol bir"! Kitabın basıldığı gün, kitabın süreçlerinde epey emeği geçen Özcan Özen'le (H2O Kitap) konuştum. Topkapı'daki matbaaya gidip kitabı teslim almak üzere organizasyon yapmaya çalışıyordum. Lakin Özcan demesin mi "Ben zaten o taraflara gidicem bugün, alıveririm senin kitapları." diye. Beni kocaman bir işten kurtardı ve gidip kitapları teslim aldı; sonra 360 tanesini, o sıralarda İstanbul'dan Çanakkale'ye gidecek olan İdil Ateşli'ye ulaştırdı.

İdil demişken... Ona öyle borçluyum ki hakkını nasıl ödeyeceğimi hiç bilmiyorum. Kitabın dizgisini yaptığı, son ayarlamaları birlikte yaptığımız günlerde beni evinde ağırladığı yetmezmiş gibi kitapları aldı ve önce hoop Çanakkale'ye götürdü, oradan da dağıta dağıta (Küçükkuyu, İzmir, Çandır, Antalya) Güney'e indi. Yetmedi, bu yolculukta beni İzmir'den aldı ve kitaplarla birlikte köye kadar getirdi. Neyse ki hiç olmazsa bir gün misafir edebildik onu. Yetmez ama güzel!

Birinci dakikada gol oldu olmasına ama aslında maç başlamadan önce, daha ben sormadan başkalarından bir sürü destek teklifi aldım. Eski dostlarımdan Ali, birlikte matbaaya gidip kitapları almayı teklif etmişti mesela. Daha ilginci, bir buçuk yıl önce permakültür eğitiminde tanıştığım ve bir daha da haberleşemediğim arkadaşım Yasemin, yurt dışında olduğunu ve arabasının evin önünde durduğunu, ihtiyacım varsa annesinden anahtarları alabileceğimi yazdı mesela. Bazen, gerçekten de topluluk tarafından fazla şımartılıyor gibi hissediyorum. Arabayı almadım ama taa nerelerden desteğe koşması, bunu teklif etmesi ne kadar da harika! Yine Deniz Beykont'un, ben daha İstanbul yolundayken arayıp "Senin için ne yapabilirim?" diye sorması ve daha niceleri...

Nerede kalmıştık...

Özcan, kitapların kalanını Altunizade'deki ofisine getirdi, akşam üstü gidip taşıyabileceğim kadarını sırtıma attım ve Kadıköy'ün yolunu tuttum. Gündüzden de bir çağrı yapmıştım, haydi spontan bir buluşma/kutlama/imza günü yapalım diye. Bir önceki gün gerçekleşen Ankara patlamasının gerginliğine ve yas halimize rağmen yaptık bunu. Rastgele oturmuş olduğumuz bir barda birkaç bira* eşliğinde kitapları dağıttım, her birini imzalaya(maya)rak. Zira bu imza işi bende o kadar eğreti durdu ki herkese küçük notlar yazıp altına ismimi yazmayı akıl ettim ama gerçek anlamda "imzalamayı" düşünemedim ((: Yani ilk günün kitapları tam anlamıyla imzalanmadılar aslında! Komik!

birinci gelenksel spontan imza gününden...

Sonraki günlerde, dağıtım tam gaz devam etti. Kitapları önce İstanbul'da - Kadıköy'de Naboo Kafe'ye, sonra Nefess Yoga'ya, Mutlu İnsan Mutfağı'na; sonra Beyoğlu Galata Şifahanesi ve Beşiktaş KafeNA'ya ulaştırdık. Kitabın ana deposu olan Evrim Tabur'un Yeldeğirmeni'ndeki evinden (ki kitapları H2O'dan alıp Evrim'in evine de başka bir dost ile, Barış Efe ile götürmüştük) Asil'cim ve Ömer ile Kadıköy iskeleye götürdük kitapları, oradan karşıya geçtim ve Ceylanla buluştum. Kitapların bir kısmını "ilginç" bir mini yolculuğun sonunda KafeNA'ya bırakırken bir kısmını Ceylan'ın evine götürdük.

Sonra kitapların Bursa'ya ulaşma hikayesi... Bursa'ya nasıl göndereceğimi düşünürken, hiç tanımadığım Emine'nin kitap hesabı üzerinden bana ulaşması ve akşamında eşi Yunus'un gelip kitapları benden alması ve ertesi gün Bursa'ya götürmesi, ilk fırsatta kitapları halama bırakmaları ve sonrasında babamın halamdan alması...

Kargo diye bir şey var kardeşim, neyin peşindeyiz biz? El cevap: Topluluğun, dayanışmanın, destekleşmenin güzelliğinin; kurumlara o kadar da ihtiyacımızın olmadığının anlaşılmasının peşindeyim, kendi adıma!

Ankara'ya gidiş ayrı hikaye! Ceylanlara götürmüş olduğumuz kitapları, başka bir dost (aslında yazılarım üzerinden bana ulaşan <hatta eşiyle birlikte Çandır'da bizi ziyaret bile eden> dostun eşinin abisi :)) ) ondan teslim aldı ve Ankara'ya götürdü ve Seda'ya ulaştırdı. Seda, hemen bir toplaşma organize etti ve isteyenlere kitabı ulaştırdı, o gün gelemeyenler için ise Mandala Yaşam Atölyesi'ne bıraktı bir miktar.

Kargo yerine tüm bu organizasyonlarla uğraşmanın gerçekten delilik olduğunu düşünüyorum ama çorbada daha da fazla kişinin tuzunun olması olayı öyle güzelleştiriyor ki!

Başka bir dost Ayşegül (yine yazılarım üzerinden bana ulaşanlardan) kitapları Eskişehir'e götürecekti ama ufak bir pürüz nedeniyle olduramadık. Kitaplar gider, gitmez, geç gider; hiç biri sorun değil de Ayşegül'ün bu duruma çok üzülmüş olması beni üzdü. Yoğunluğumdan ve zihinsel-ruhsal yorgunluğumdan dolayı yeterince teselli de edemedim kendisini. Azıcık sorumlu hissediyorum kendimi, bundan dolayı...

----------------------

Durumlar şimdilik böyle işte. Kitaplar -istediğimiz yerler arasından- şu an için sadece Eskişehir'e ulaşamadı. El atmak isteyen varsa buyursun lütfen ((:

Kitabın facebook sayfası ise burada. Her türlü bilgilendirmeyi, yeni dağıtım noktalarını ve diğer paylaşımları buradan yapıyorum.

Bu arada kitaba dair -benim bildiğim- üç tane yazı yazıldı şimdiye kadar: Birincisini Ceylan Yurdakuler Yeşil Gazete için (bağlantı içi buraya tıklayın); ikincisini Bora Eke kendi blogunda (işte burada), üçüncüsünü ise Burak Dindaroğlu goodreads adlı sitede (o da burada!) yazdı. Her üçü de çok çok keyifli yazılar olmuş. Büyük bir keyifle okudum.

Bu yazılar haricinde kitaba dair almış olduğum mektuplar, mesajlar vs. de var. Çok çok güzel tepkiler aldım şu an için. Bunları okumak büyük bir keyif. Belki bunlardan da bir şeyler paylaşırım önümüzdeki günlerde (tabii yazanlardan izin alarak). An itibariyle olumsuz şeyler içeren bir geri bildirim almadım ama -varsa- o tip duygu ve düşünceleri duymayı da çok ama çok isterim.

Bu arada Burcu, Council inzivası için bize gelen misafirlerimizin de desteğiyle bana şöyle bir doğum günü videosu hazırlamış. Tema "Yeni"ye Doğru olduğu için paylaşıyorum:



Mesajların yanı sıra, kitapta davet ettiğim üzere, okuyanlardan bana karşılık armağanı vermek isteyenlerle haberleşiyorum, kimisinden aldım bile. ((: Bunun bu şekilde olması da çok iyi hissettiriyor bana. Tam bir armağan ekonomisi uygulaması. Okuyucuyu, kitabı, herhangi bir karşılık vermeksizin alır, okur; sonrasında hissettiği karşılık armağanını yazara sunar, gönderir...

Son bir not: Dün ve önceki gün, dağıtım noktalarındaki arkadaşlarımla haberleştim de... Sandığımdan daha yavaş dağılıyor sanki. Yani belli bir beklentim yoktu gerçi ama duyduğum sayılar, tahmin edebileceğimden düşük. Bunu dert ediyor muyum? Pek sayılmaz. Lakin dünyadaki yeniye doğru dönüşümün bir örneği ve parçası olan bu kitabın daha büyük bir hızla ve daha geniş kitlelere ulaşmasını istiyorum aslında. Üstelik, okuyanlardan bu kadar güzel şeyler duydukça bunu daha da fazla istiyorum. Neyse aceleye de mahal yok. Her şeyin zamanı var. Kitap olayının güzel yanlarından biri de akmaması, kokmaması. ((: Ama siz siz olun, ulaşıp bi' okuyun bence. Ve beğendiğiniz, takdirde başkalarının okumasını da sağlarsanız, tadınızdan yenmez.

Velhasıl "Yeni"ye Doğru dolaşıma çıkmıştır ve okunmayı beklemektedir efendim! Kitabevlerinde, "dienar"'larda bulamazsınız. Topluluk dağıtım noktalarına veya -ihtiyaç halinde- bana ulaşınız.

Bitti.



Bu da canım Neslihan Ilgar'ın harika hediyesi!

2 yorum:

  1. Merhaba.son 2,5 yıldır hayatımızı uyku sevmeyen minik bir insanla paylaşıyoruz ve bu sebeple de,o gecenin bir vakti gözünü kapadığında sabah nasıl kalkıp işe yetişeceğiz derdi ile uykuya koşuyorum,buna engel olabilecek nadir şeylerden biri eğer kitap değilse çok ilgi çeken bir blog yazısı yada yeni keşfedilen bir şey üzerinde yapılan mini bir araştırma olabilir.İşte dün gece ki uykuma mani olan Yeni'ye Doğru keşfi için çok teşekkür ederim :)Çandır Candır dan bilgim vardı ama daha önce detaylı inceleyemediğim doğrudur:( ilk fırsatta kitabı edinmek bi yana ,daha sık bilgi güncellemesi yapacağım oralarda neler oluyor diye sanırım :)sevgilerle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ((: harika!
      lütfen edin kitabı.
      sevgiler...

      Sil

Yazıyla ilgili yorum yapmak için...