Sayfalar

4 Nisan 2017 Salı

tıkanık-lık

Bir de tıkanıklık var; tıkalı olma, akmama hâli; olmaması, olamaması...

Olmadığında, iki seçenek var önümüzde: Kabul etmek yahut zorlamak. Daha önce de buna dair yazmışlığım var ama o yazıları okumayan ya da hatırlamayanlar için altını çizmem gerekir ki kabul ile, pasif bir bekleme hâlini değil, eylemselliği, davet etmeyi, çabalamayı ancak olmayanı, olduramadığını da "eyvallah"lamayı, çırpınarak daha dibe batmak yerine sakince gözlemlemeyi kast ediyorum.

***

Trafikte gittiğimizi düşünelim. Güzel güzel ilerlerken bir anda sıkışıyor ve tampon tampona beklemeye başlıyoruz. Bir dakika bekle, üç dakika bekle derken, teknoloji sağ olsun, akıllı telefonumuzu çıkarıp bakıveriyoruz ekranına, hangi yollar tıkalı, hangisi daha akıcı. Gideceğimiz yere ulaşabilmek için şu anda bundan daha iyi bir seçenek var mı? Evet, bulduk! İlk sağdan saparsak, diğer yola erişebilir ve yolculuğumuzu daha bi' keyifle sürdürebiliriz. Ve bunu yapıyoruz, uygulamaya geçiyoruz. Zira tıkanmak istemiyoruz, sıkılmaya, acı çekmeye ne hacet...

Hayat yolunda ilerlerken, nedendir bilinmez, benzer seçimi yapmayabiliyoruz. Bir yere odaklanıyor, oraya doğru gitmeye çalışıyor ve kafamızı duvara vuruyoruz. Bir daha deniyor, bir daha vuruyoruz, ve bir daha ve bir daha... Yan tarafta kapı var halbuki, başka bir şekilde ilerlememiz daha kolay yani. Ama yok, aşındırıyor da aşındırıyoruz beton duvarı. Ve ilerleyemiyoruz. Sonuç: mutsuz-luk, memnuniyetsiz-lik, tıkanık-lık!

***

Bazense daha iyi bir seçeneğimiz olmayabiliyor: Yol tıkalı, alternatif seçenekler yok. El mahkûm, bekleyeceğiz. Eh, bu durumda yine iki seçenek var: a- kabul et ve sakin kal; b- küfürler et, lanetler getir, söylendikçe söylen, moralini boz vs. Hangisi daha iyi?

Ama hayat yolu çok nadiren böylesine tıkanır; belki de hiç. Sonsuz olasılıklar evreninde an'dan an'a aldığımız her karar ve her nefes bizi, olmaktan memnun olacağımız yerlere taşıma potansiyeliyle dolu.

İstediğimiz işe giremiyor muyuz, sevdiğimiz kadın/adam karşılık vermiyor mu, hayatta ısrarla benzer yolları seçiyor ve bir türlü olduramıyor muyuz? Bir denedik, iki denedik, üç denedik; yine olmuyorsa bi' baksak, hayat ne söylemek istiyor... Belki başka yollar açıyordur önümüzde vızır vızır akan, onları görebiliyor muyuz? Kafaya illaki kendi seçtiğimiz yolu taktığımız takdirde göremeyebiliriz ama farklı seçeneklere açık kaldığımızda ve biraz hayatın göstermeye çalıştığını takip ettiğimizde gayet güzel akıp gideceğimiz yollar olduğunu görüyoruz.

Bunları görebilmek için ise işaretleri takip etmekte; yani "tesadüfler"e dikkat kesilmekte, içe doğuşları - sezgileri dinlemekte, bir şey için hızlanan kalbinin peşinden gitmekte fayda var. Bunların hepsi bizi bir yerlere götürüyor. İçimizin istediği, çekildiğimiz yerlere... Büyük kısmımız bunlara tamamen sağır duruyoruz. Duymuyoruz ya da duymazdan geliyoruz. Hayat yanımızdan akıp giderken konfor alanımızda tıkanıp kalıyor, çürüyoruz.

İşaretleri takip ettiğimizde, bazen gitmek istediğimiz yere daha kolay gidiyor bazense gitmeyi aklımızdan bile geçirmediğimiz ama özümüzde, gerçekte, aslında, istediğimiz yere ulaşıyoruz.

Bir işaretin işaret olduğunu nasıl anlarız? Benim deneyimime göre bedenimiz, kalbimiz en iyi karar alıcılar. Bir şey yapmak üzereyim, harekete geçmek üzereyim; nasıl hissediyorum? Ferahlık ve akış mı yoksa sıkıntı, huzursuzluk mu... Coşku mu korku mu... Mideme oturmuş beni durdurmak isteyen bir güç mü var, yoksa parmaklarımda tatlı bir karıncalanma, ürperti mi... Kalbim heyecanla çarpmaya mı başlıyor, sönük sönük mü atıyor... Eh, hangisi oluyorsa ne yapmak gerektiğini de söylemeye gerek yoktur sanırım.

***

Haa, galiba bir şekilde her halükarda varıyoruz da gideceğimiz yere. Biraz daha acılı ve tıkalı olan yolları seçsek de bir vakit mutlaka "oraya" ulaşıyoruz. Velhasıl alıp alabileceğimiz karar, zaten, sadece, bu yolculuğu ne kadar keyifli geçireceğimizi belirliyor. Yoksa nihai hedef orada ve bizi bekliyor. Korkacak, endişelenecek bir şey yok. Ama, hayata gelmişken tadını çıkarmak ve kolaylıkla ilerlemek daha tercih edilir değil mi? (Bu son paragraf, zaman zaman önüme çıkan spiritüel yazılardan mı yoksa içimden bir yerden mi çıktı bilmiyorum ama hissederek yazdım.)

***

Yine bir şarkı ile bitireyim: https://www.youtube.com/watch?v=JyXwT2_CIEo



-----------------------------------------

Blog yazarının üç notu: 

1 - Belki bilmiyorsundur, benim bir kitabım var, ismi "Yeni"ye Doğru. Okumak istersen, facebook sayfasına giderek en üstte sabitlenmiş olan iletide, onu nerelerde bulabileceğini öğrenebilirsin. Olmadı, yaz bana. 

2 - Bu blogdaki ve hayattaki tüm üretimim, bütünden beslenip bütüne akmaktadır. Hiçbir hakkı saklı değildir. Her türlü üretimimi, izin almadan, kısmen ya da tamamen paylaşabilir, çoğaltabilirsin. Kaynak gösterirsen memnun olurum. 

3 - Eğer yukarıdaki veya başka bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa ve bunun sonucunda bana bir karşılık armağanı iletmek istersen bana ulaşır mısın?

emreertegun@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazıyla ilgili yorum yapmak için...