Sayfalar

18 Nisan 2017 Salı

demokrasi şöleni (!)

demokrasi şöleni!*
halk bir kere daha sandıklara koşuyor ve iradesini beyan ediyor; kendi kendini yönetiyor.
son derece derin ve doyurucu, bir o kadar centilmence ilerleyen bir karşılıklı propaganda süreci...
tüm vatandaşlar neye ve ne için oy verdiğinin son derece bilincinde, siyasiler barış ve güven dolu hissediyor ve bu doğrultuda davranıyorlar. onların bu hâli seçmenlere de yansımış durumda. herkes, sonucun ne olursa olsun, bütünün hayrına olacağına son derece emin! 
tanrım, ne büyük mutluluk! göz yaşlarımı tutmakta zorlanıyorum. işte demokrasinin güzelliği, işte coşku, işte bilinç.
* bugün oy verirken ve verdikten sonra hissettiğim yabancılaşma sonrası sayıklamalarım...

Pazar günü, henüz referandumda oy verme işlemi devam ediyorken yukarıdakiler dökülmüştü içimden. Sonrasında da benzer düşünceler ve bilgiler dolanıp durdu içimde. Her şeyin içinin fena hâlde boş olduğuna dair...

Mesela komşumuzun babasının, oylamanın, -kendi deyimiyle- bir Kılıçdaroğlu - Erdoğan seçimi olmadığını referandumdan bir gün önce öğrenmesi... Bunun bile farkında olmayan kim bilir kaç milyonlar vardır...

Mesela yaşlıların akılları ermiyor diye, onlara bir refakatçinin oy kullandırması ve tabii ki bu kişilerin görüşü doğrultusunda oy veriliyor olması... Kim bilir yine kaç milyon oy bu şekilde veriliyor.

Mesela geçerli oyların yarısından bir fazlası ne diyorsa onun uygulanması ve bir tarafın kaybedip diğer tarafın kazanması ve kazananın dediğinin olması... (Bunu bizdeki referandumdan bağımsız olarak tüm seçimlere yönelik söylüyorum ve hepsinde aynı şey oluyor aslında.)

Tüm bunların üstüne şu durumlar da çok acayip: Usulsüzlükler ayyuka çıkıyor ama sonuç almak nasıl da güç. Kimi kime şikayet edeceksin!? Kuvvetler birliğinin büyük oranda sağlanmış, yargının bile bağımsızlıktan çok uzak olduğu bir ülkede YSK'ya gitsen ne oluyor, AYM'ye gitsen ne... (Bunu ise doğrudan biz ve bizim gibi demokrasisi geri kalmış ülkeler için söylüyorum.)

Bu arada birkaç kişinin yazması ile ayıktırdığım komik bir durum da vardı bu referandumda (her şeyin bütünüyle komik ve saçma olduğu gerçeğinin yanı sıra yani): Oyladığımız pusulanın yarısı "evet", yarısı ise "hayır" cevabından ibaret ama ortada soru yok! Birçoğumuzun fark etmeden geçtiği bu durum, aslında her şeyin ne kadar abuk olduğunu gösteren şahane bir örnek bence. Soru olmayan bir kağıda cevap yazdık! Biri, bunu boş sözleşmeye imza atmaya benzetmiş, ki müthiş tespit!

***

Ha, öte yandan, uzun zamandır söyleye/yazageldiğim üzere, temsili demokrasiyi zaten son derece anlamsız buluyorum. Bir zamanlar şöyle bir cümle dökülmüştü klavyemden: "Temsili demokrasi demokrasi midir ki?" Hele ki merkezin bu kadar güçlü, yerelin yetkilerinin ve yapabilirliğinin bu kadar zayıf olan versiyonu nasıl da saçmalık! 80 milyon nüfusu olan bir ülke adına 500-600 kişinin birtakım kararlar aldığı sistemin beni bağlamasını istemiyorum. Geçenlerde Ali Nesin yazmıştı: "Bu büyük bir haksızlık" diye. Şu an ülkedeki fiili durum, hepten tek adam rejimini işaret ediyor zaten ama öyle olmasaydı ve demokratik sürecimiz sözümona sağlıklı olsaydı bile bu durumu hiç sağlıklı bulmazdım. Ehveni şer diyebiliriz, evet; ama bir süredir kötünün iyisini aramayla ilgilenmiyorum. Kötünün iyisinin peşinde koşa koşa gerçek iyinin ne olduğunu düşünmeyi, pardon, DÜŞLEMEYİ unuttuk.

Diyorum ama bu referandumda oy kullanmaktan geri duramadım. Özlediğim dünyayı yaratmak için biraz olsun nefes payımız kalmasını istedim ve bu nedenle #hayır dedim. Ama kim bilir, belki de biraz daha batmamız gerekiyor, dipten güç alarak kafamıız suyun üstüne çıkarabilmek için (bu benzetmeyi daha önce kullanmış olmalıyım).

Aslında ben ve benim gibiler için oy kullanmak son derece şizofrenik bir durum. Bir yandan sistemsizlik peşinde koş, öte yandan sistemin sunduğu bir oyuna katıl ve "bari şöyle olsun" mantığıyla gidip oy kullan. Çok acayip!

Zaten demokrasinin en "müthiş" işlediği durumlar bile müthişlikten o kadar uzak ki... Mesela bu referandumda, gerçekten bilinçli, maddelere tek tek hâkim kaç kişi vardı? Ayrıca bu kadar çok maddenin hep birlikte oylanması hususu... Biliyorum, konumuz bunların ötesinde gibi görünüyor ama bence durumun absürdlüğünün tüm yönlerini ifşa etmek gerekiyor. Ya ben maddelerden yarısına katılıyor ama yarısına katılmıyorsam... Ki bozuk saatin bile günde ikiye doğruyu göstermesi misali, daha bir dikkatle üstüne çalışsam, bu maddelerin hiç değilse birkaçına yakın hissedebilirdim. Fakat beklenen, partizan bir şekilde, takım tutma psikolojisi ile, siyah-beyaz zıtlığı ile yaklaşmak olduğu için paketin tümüne #evet ya da #hayır dedik ve bunu birçoğumuz tayyipe evet ya da hayır şeklinde değerlendirdik. Ki evet, pratikte oylanan şey de buydu aslında; o başka...

Off; nereden tutsam elimde kalıyor; takip edebiliyorsunuzdur umarım.

***

Propaganda, ikna yöntemleri, seçim kampanyaları, çoğunluğun seçiminin herkesi yönetmesi... Hepsini bu kadar yanlış bulurken ve fakat hemen herkes bu düzeni normal karşılarken, bütün bunlara kocaman bir karşı duruşu oluşturmak hiç kolay görünmüyor. Şunu demek istiyorum: Seçimler gerçekten son derece adilane yapılsa, bizde olduğu gibi devletin tüm imkanları iktidar partisi ve onun kampanyasına sefer edilmese, önemli bir muhalefet partisinin lideri dahil, bir sürü milletvekili ve yöneticisi içeride olmasa bile, yine çok saçma, yine çok saçma. Birkaç paragraf geriye dönmek gerekirse, bu 550 erkek (ülkemizdeki vekil sayılarını düşünerek özellikle vurguladım) kim oluyor da benim nasıl bir yaşam süreceğim üzerinde bu kadar yetkiye sahip oluyor? Ve evet, herkesin bunu normal karşılamasına şaşırıyorum. Gerçi alt tarafı bize sunulan ve kabul ettiğimiz abukluklardan yalnızca biri; çok da şaapmamak lazım belki.

Yönetimsiz bir dünya şu an için sadece kitaplarda mevcut olabilir ama her şey hayâlle başlıyor. Düşünebildiğimize göre bunu da gerçekleştireceğiz bir gün. Er mi, geç mi; bilmem.
Bugünlerde Saramago'nun "Görmek"ini okuyorum. Bir ülkenin başkentinde, seçmenlerin %83'ü boş oy kullanıyor ve ortalık fena hâlde karışıyor. Herhangi bir hiper-süper alternatif partiyi seçmek yerine (hani, öyle bir parti olsa bile...), seçimleri boş ve geçersiz oylarla, daha da iyisi boykotla süslemek nasıl olurdu? Seçmenlerin %80'inin oy kullanmaya gitmediği bir seçim nasıl meşru kabul edilirdi? Neler olurdu?..

Zira olay meşruiyetten ibaret ve bunu sağlayan şey gönüllü katılım. Seçimde oy verdiğim anda, tercihimden de önce, seçimi meşru bir yol olarak gördüğümü beyan ediyorum aslında; ki bu durumda, çarpık bulduğum bu sistemi bir şekilde yine besliyorum. Tam da bu nedenle, bir önceki seçimde son bir kez oy verip bir daha bunu yapmayacağımı beyan etmiştim (referandum başka diye ve şu anki durum fena kritik diye düşünüp verdim ama bilmiyorum doğru olanı mı yaptım; zira, referandumu meşru gördüğümü ilan etmiş oldum şimdi; ki aslında görmüyorum).

***

Bir sonraki seçim ya da referandumda, ya da ne haltsa, onda kocaman bir boykotlama yapsak diyorum; olmaz mı? İktidar partisini değil, tüm sistemi, bize dayatılan hiçbir şeyi meşru görmediğimizi haykırsak sessizliğimizle?

Bu yazıyı, -iyimser bir tahminle- 1.500 kişi okusa, her okuyan üç arkadaşını ikna edip o arkadaşlar da üçer kişiyi ikna etse ve bu, saadet zinciri gibi yayılsa ve kolaycacık (!) %80'i bulsak çok acayip olur bence. Kesin yapalım. Hadi şimdiden yayalım.

Eğer hesabım aklınıza yatmadıysa, lütfen 1 dakika 15 saniyenizi ayırıp şu sözlere kulak kabartın. Ne kadar mantıklı olduğunu göreceksiniz: https://www.youtube.com/watch?v=y0IJOak5uJQ



Bu ciddiyetsiz paylaşımım, düşüncelerimi boşa çıkarmasın yalnız. Yukarıdaki hesap komik olabilir ama tüm ciddiyetim ve coşkumla, gerçekliğim ve neşemle, herkese oy vermemeyi öneriyorum.

Bitti.

Not: Mor Alev'i bilenler, okuyanlar vardır. Bugün paylaşmış olduğu yazı bana göre muazzam ve ayrıca bir şekilde benzer şeylere işaret ettiğimizi düşünüyorum.
Not'a not: Bu tip yazıları, siteleri ön yargıyla ve şüphecilikle okuyorsanız da okuyun. Mesajı kimin verdiğinden çok mesaja odaklanın. İmza: Şüphecilerden biri

-----------------------------------------

Blog yazarının üç notu: 

1 - Eğer yukarıdaki veya başka bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa ve bunun sonucunda bana bir karşılık armağanı iletmek istersen (para veya diğer) bana ulaşır mısın? 

2 - Bu blogdaki ve hayattaki tüm üretimim, bütünden beslenip bütüne akmaktadır. Hiçbir hakkı saklı değildir. Her türlü üretimimi, izin almadan, kısmen ya da tamamen paylaşabilir, çoğaltabilirsin. Kaynak gösterirsen memnun olurum. 

3 - Belki bilmiyorsundur, benim bir kitabım var, ismi "Yeni"ye Doğru. Okumak istersen, facebook sayfasına giderek en üstte sabitlenmiş olan iletide, onu nerelerde bulabileceğini öğrenebilirsin. Olmadı, yaz bana.

emreertegun@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazıyla ilgili yorum yapmak için...