Yazabildim, zira bu durumla epey, belki de tamamen barıştım. Ama barışmam, kendi içime bakarak, kişisel bir iyileşme-gelişme süreci nedeniyle olmadı. Eğer su son beş yılda hayatıma nispeten daha fazla kadın girmiş olmasa ve az-çok arayı kapamış olmasam, bu konuda hâlâ gayet sıkıntılı hissediyor olabilirdim. Eh bu durumda, içsel bir iyileşmeden değil, dışsal koşulların değişmesinden ve değişmiş olan durumdan daha memnun olduğum için konuya dair daha rahatlamış olmamdan bahsedebiliriz. Ki bunu da bir yandan gayet ezikçe buluyorum! ((:
Son birkaç yılda; uzun süreli bir ilişki de yaşadım, çok merak ettiğim ama bence pek bir şeye benzemeyen ve anlık tatmin haricinde aslında son derece tatminsiz tek seferlik bir-iki ilişkim de oldu, cinsellik yönü daha ağır basan daha uzun süren bir-iki ilişkim de... Seksten çok uzak hissettiğim ve hiç istemediğim zamanlar da oldu, her şeyden öncelikli gibi geldiği ve çok istediğim (bazen ulaşabildiğim, bazen ulaşamadığım) zamanlar da...
Ve tüm bunların sonunda, buraya böyle yazıverdiğime bakmayın, konuya dair şu anda da çok çok rahat sayılmam. Konu benim için hâlâ zorlu, hâlâ ilgilendiğim birine ilgimi kolayca ifade edemeyebilirim, hâlâ birtakım performans kaygılarım yok değil (özellikle de bir süre kimse hayatıma girmemişse falan), hâlâ korkabiliyorum... Ama yine de konu, benim için normalleşmeye başladı artık. En azından üstüne konuşabiliyor, hakkında yazabiliyorum...
***
Bu yazı zor akıyor. Beceriksizlikleri, yaşanmamışlıkları anlatmak daha zevkliydi, aksi örnekleri aktarasım gelmiyor fazla. Galiba hem eğlenceli bulmuyorum bunları anlatmayı hem de ego parlatma gibi geliyor olabilir. Kesebileceğim birkaç ahkâmım vardı ama bunu yapmayı da istemedim şimdi.
İlk yazının ilk paragrafına bağlayıp konuya dair -galiba- son yazıya nokta koyacağım*. O gün, içimde beliren şimdi ölüp gidecek olsam içimde en çok ne kalırdı sorusunun cevabı yine seks. En mahremimiz, en pinhan, en konuş(a)madığımız, en utandığımız... Bir yandan da en sevdiğimiz, en heyecanlandığımız, en doyamadığımız... Gizlediğimiz, - hayatımızda varsa da yoksa da- yokmuş gibi yaptığımız, üstüne düşünmekten, içimize bakmaktan imtina ettiğimiz, korktuğumuz, çekindiğimiz, çekildiğimiz, istediğimiz, bazen deli gibi istediğimiz, bazen hareketlerimize yön veren bir numaralı etken...
Bastırılmışlıklar, korkular, yaşanmamışlıklar, yaşanAmamışlıklar ve tüm bunların elbirliğiyle yaratmış olduğu tatminsiz durum nedeniyle olsa gerek, içimde kalan, evet, yine buna dair olurdu. Daha fazlasını** yaşamamış olmak, "boş" geçen yıllar, aylar... Velhasıl, demek ki hâlâ da tam olarak barışamıyorum onsuz geçen zamanlarla. Zaten şu anda dördüncü yazının sonlarına geldiğim dizide dönüp dolaşıp buraya geliyorum işte. ((:
***
Bu yazıdan pek tatmin olmadım ama seriye bir kapanış yazısı yazmak istiyordum ve şu anda elimden bu kadarı geliyor. Daha fazla anı, tecrübe paylaşabilir, daha fazla ahkâm kesebilirdim ama şu an içimden dışıma kendiliğinden çıkanlar bunlardan ibaret. Kendimi zorlayıp fazlasını vermek için çaba sarf edebilirdim ama bunu yapmamayı seçiyorum.
Bu yazılar, konunun normalleşmesine ve konuşulmasına ufacık, minicik bir katkı yaptıysa (ki yaptığını biliyorum) bana yeter.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim. ((;
Önemli Not: Gözetleme heyecanına kapılıp bu yazı dizisinden beklediğini bulamadığını ifade eden, daha fazla soyunmamı bekleyen arkadaşları da sahnelerde görmek isteriz.
* Koyacağım nokta, blogdaki tek taraflı paylaşımlara olacak. Yoksa bu konuya her zamankinden daha çok eğilmek, kendimi her zamankinden daha çok ifade etmek, başkalarını her zamankinden daha fazla duymaya niyet ediyorum. Ki benim kendimi ifade etmem şimdiden etkisini gösterdi; tanıdığım ve tanımadığım birkaç kişiden konuya dair mesajlar aldım. Pek hoş!
** Aslında yaşadığım ve yaşamadığım her şey için içten bir şükran doluyum. Sahalara geç girmiş olmam başka güzellikleri getirdi; seçici olmam anlamsız tecrübeler yaşamamı engelledi mesela. Ayrıca cinsellik çok kuvvetli ve çok zaman ve enerji alabiliyor. Hayatımın her anında yoğun bir şekilde yaşamış olsaydım, diğer üretimim muhtemelen çok daha az olurdu. Misal, son birkaç ay bu kadar çok yazamazdım muhtemelen ((: Ha, o an sorsalar, güzel bir yazı mı yazmayı istersin yoksa güzel bir sevişmek mi; herhalde ikincisini seçerdim ama ben seçmesem de birincinin vuku bulması da hiç fena olmuyor ve çok daha kalıcı üretimler ortaya çıkabiliyor ((:
-----------------------------------------
Blog yazarının üç notu:
1 - Belki bilmiyorsundur, benim bir kitabım var, ismi "Yeni"ye Doğru. Okumak istersen, facebook sayfasına giderek en üstte sabitlenmiş olan iletide, onu nerelerde bulabileceğini öğrenebilirsin. Olmadı, yaz bana.
2 - Bu blogdaki ve hayattaki tüm üretimim, bütünden beslenip bütüne akmaktadır. Hiçbir hakkı saklı değildir. Her türlü üretimimi, izin almadan, kısmen ya da tamamen paylaşabilir, çoğaltabilirsin. Kaynak gösterirsen memnun olurum.
3 - Eğer yukarıdaki veya başka bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa ve bunun sonucunda bana bir karşılık iletmek istersen bana ulaşır mısın?
emreertegun@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazıyla ilgili yorum yapmak için...