"Ben, Afrika'da kanat çırpan kelebeğin, Kuzey Amerika'da yarattığı kasırgayı istiyorum. Ben kaos istiyorum!" - BakuninAhkâm 1: İnsanoğlu, çoğunlukla, bardağa damla damla su eklendiğinde, taştığı noktaya kadar, olan bitene kayıtsız kalmaya meyillidir. Üstelik bardak doldukça, mucizevi bir şekilde hacmi büyür ve bu nedenle kolay kolay taşmaz.
Ahkâm 2: İnsanoğlu, tencereye atılıp yavaş yavaş ısıtılan kurbağalar gibi, olan bitenden küçük küçük etkilendiği takdirde, bir mayışma hâlinde uyuşup gider, bu uyuşmanın ölümüne yol açacağını aklına bile getirmeden.
Ahkâm 3: İnsanoğlunun tamamına yakını, banadokunmayanyılanbinyaşasıncılık ekolüne mensuptur ve yılanın onu sokma tehlikesi hasıl olana kadar çok da umursamaz; ayrıca yılanın var olmasındaki payını görmezden gelir. Ya uzaktan izler olan biteni ya da buna bile tenezzül etmez. Bazen farkına bile varmaz bazense üç maymunu oynar.
Bütün bunların bileşkesi beni şöyle bir yere getiriyor:
Olan kötü şeyler iyice kötüye gitsin ki haklılığımız iyice su yüzüne çıksın ve bardağı taşıralım. İki yüz değil de altı bin akademisyen işinden olduğunda insanlar "neoluyooo yeaaa" diye isyan etmeye başlıyor, üç değil de iki yüz dergi-gazete, beş değil de beş yüz sivil toplum örgütü kapatıldığında, on değil de yüz elli gazeteci içeri atıldığında işin ciddiyetinin farkına varıyoruz. Yoksa olmuyor işte! Bardak taşınca olacağına dair bir garanti de yok tabii ama yine biraz umutluyum. Bu ülke 3,5 yıl önce Gezi'yi yaşadı mesela, bardağın taştığı anlardan biriydi!
Yavaş yavaş ısıtılmaktansa aniden sıcak suya düşelim ve sıçrayalım! Çalışma koşulları her geçen gün biraz daha kötüye gideceğine bir anda işsiz kalalım, trafikte her gün iki dakika fazla geçireceğimize bir gün gerçek anlamda kilitlensin ve kimse hareket edemesin, ekonomi yavaş yavaş kötüye gideceğine, ekolojik sürdürülemezlik sürdürülmeye çalışılmaya devam edeceğine kocaman bir kriz yaşayalım. Her ne olacaksa hızlansın, ani sıçramalar görelim ve bu ani sıçramalar bizi de yerimizden sıçratsın ve titreyip kendimize gelelim.
Yılan keşke hiç olmasın ama illaki birilerine dokunacaksa da bari daha geniş kitlelere dokunsun ki huzursuzlanalım ve birlikte çözüm bulalım. Sınırın hemen öbür tarafında savaş varken vahhlanmaktan daha ileri gitmiyoruz ama bu tarafa da sıçradığında "hoopp!" diyebiliyoruz; şiddet, ülkenin doğusunda on yıllardır -tüm biçimleriyle- kol gezerken birileri tühhtühhlüyorken -ve birçoğumuz bunu bile yapmıyorken- şimdi burnumuzun dibine geldiğinde o korkuyu günbegün yaşıyoruz. Çoğu zaman ve çoğumuz için kişisel konfor & keyif > empati formülü geçerli olduğu için empati yetmiyor, ayrıca ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu nedenle ateşe daha yakından şahit olmak ve sıcaklığını hissetmek, onu söndürmek için elbirliğiyle çalışmamızı sağlayabilir gibi geliyor. Tırsıp iyice kabuğumuza çekilmezsek tabii...
Evet, ben kaos itiyorum. Hazırlıklı değilim/değiliz ama bizi kendimize getirip düze çıkmamızı sağlayacak tek şey bu sanki; yaratıcı bir kaos. İyice dibe batmadıkça (su da ne derinmiş bu arada) oradan güç alıp geri fırlatamıyoruz kendimizi.
***
Böyle yazması kolay tabii. Yazıyı yazdıktan birkaç saat sonra, özellikle sondan bir önceki paragraftakilere bir daha baktığımda çok da iyi hissetmedim. Tabii ki hiç kimse acı çekmesin, ben de çekmeyeyim. Uyanmamız, çirkinliklerin daha da aktif bir şekilde ortaya çıkmasındansa bunlara hiç gerek kalmadan güzelliklerin yayılması ile olsun isterim. Ama bazen sabırsızlanınca "bari iyice dibe vuralım" diyen tarafım aktive oluyor ve bu tarafımı da gün yüzüne çıkarmak istiyorum.
-----------------------------------------
Blog yazarının üç notu:
1 - Belki bilmiyorsundur, benim bir kitabım var, ismi "Yeni"ye Doğru. Okumak istersen, facebook sayfasına giderek en üstte sabitlenmiş olan iletide, onu nerelerde bulabileceğini öğrenebilirsin. Olmadı, yaz bana.
2 - Bu blogdaki ve hayattaki tüm üretimim, bütünden beslenip bütüne akmaktadır. Hiçbir hakkı saklı değildir. Her türlü üretimimi, izin almadan, kısmen ya da tamamen paylaşabilir, çoğaltabilirsin. Kaynak gösterirsen memnun olurum.
3 - Eğer yukarıdaki veya başka bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa ve bunun sonucunda bana bir karşılık iletmek istersen bana ulaşır mısın?
emreertegun@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazıyla ilgili yorum yapmak için...