Sayfalar

24 Eylül 2015 Perşembe

Ah şu para mefhumu! - 2

Geçen gün paylaşmış olduğum "Ah şu para mefhumu!"nu biraz daha açmak istiyorum. Aslında açmaktan da ziyade, deneyimlediğim veya gözlemlediğim birkaç örnek durumu paylaşarak yazdıklarımın belki daha anlaşılır olmasını sağlamak...

Hayatımızı idame ettirmek için yaptığımız şeyleri metalaştırmak gerektiğini; şu anki sistemde bilgi, beceri ve diğer her türlü armağanımızı özgürce kullanamadığımızı falan yazdım ya, işte bunları daha belirgin hale getirmek istiyorum.

Mesela...

Mesela -galiba- benim armağanlarımdan biri, yani ikisi, düşünmek ve yazmak. Yazarken aldığım keyiften ve yazılarla ilgili aldığım geridönüşlerden anladığım bu, en azından. Sistem kriterleri çerçevesinde düşündüğümüzde, benim bu armağanı paraya çevirmek için fazladan bir çaba sarf etmem gerekiyor, normal koşullarda. Artık sosyal medyanın yaygınlığı sayesinde kişisel bloglarda özgürce at koşturabilme ve bunları kolayca paylaşabilme şansımız var ama bunu paraya çevirmek için fazladan bir çaba sarf etmek; çabayla kalsa iyi, belki biraz şanslı olmak, belki doğru kişileri tanımak vs. gerekiyor. Ancak bu durumda, yazan kişinin makaleleri, denemeleri veya romanı bir yayıncı tarafından yayımlanıyor ve ancak bu durumda bu kişi bu armağanından para kazanabiliyor. Kazanan da çok mu kazanıyor, pek değil, evet ama konumuz o değil.

Konumuz, yazan kişinin, yazdıkları ne kadar güzel olursa olsun, bundan para kazanmasının kendisinden başka etmenlere bağlı olması durumu. Yazan kişi istediği harikaları yaratsın, mesela muhteşem bir roman yazsın, doğru yayıncıyla karşılaşmadığı takdirde bunun ekmeğini yiyemiyor. Çünkü piyasa diye bir şey var ve kimin ekmek yiyeceğine ve hatta ne zaman, ne kadar yiyeceğine, her şeye o karar veriyor. İşte biz bu durumu "verili" (değişmez) kabul ettiğimiz sürece bu durum böyle devam edecek. Fakat bütün bu sorgulamaları yapmaya başlarsak eğer, işte o zaman bir şeyleri değiştirme şansımız olabilir. Değiştiremezsek de ne gam! En azından "denedik" deriz.

Ben yukarıda yazdığım şeylerden kısmen muzdaribim, kısmen bunların dışına çıkma yoluna girdim. Hala zorlanıyorum ama deniyorum; kendime yol açmaya çalışıyorum. Bu yolu açma sürecimde, başkaları da benzer yolları kullanmaya yeltensin istediğim içindir ki yaşadığım hemen her şeyi, en çok da parasal konulara dair deneyimlerimi görünür kılmaya çalışıyorum. Evet, ben kısmen bu yolun dışına çıkmaya başladım: 2 yıl önce bir çağrı ile "ahan da böyle bir hayat yaşıyorum, destekleriniz olursa buna devam edebilirim, tutun elimden" diyerek topluluğun desteğine kendimi açabildim ve bir yıl bu şekilde yaşadım. Sonrasında, o "deney"i bitirmiş olsam da her türlü armağanlaşmaya açık kalmak istediğimi paylaştım ve her blog yazımın altına eklemiş olduğum -,süreç içinde birkaç kere değişen ve şimdilik bu yazının altındaki versiyona ulaşan- bir çağrı ile bu yolda yürümeye devam etmek için armağanların sürmesine ihtiyacım olduğunu paylaşabildim. Katılmak istediğim etkinliklerden burs ya da indirim vs. talep edebildim ve çoğunlukla bu armağanları da aldım. Çok keyfi görünen (ve aslında öyle de olan) bir tiyatro atölyesinin ücretini karşılayabilmek için de çağrı yapabildim ve şükür ki bunların hepsi karşılık buldu. Şimdi de bastırmak istediğim kitapla ilgili bir çağrım var ve dönüşler gelmeye devam ediyor vs vs.

Başlarken yazmaya niyetlenmediğim bütün bunları neden yazıyorum acaba...  Galiba böyle bir özet yaparak, hem -çoğunluğun yargılarına bakmadan- bunlara cesaret edebildiğimi, hem de -benim cesaretimle iş bitmiyor tabii ki- bu kadar destek aldığımı hatırlamak iyi geldi ve kendimi acayip kollanıyor, sarılıp sarmalanıyor hissettim. (yani tam da şimdi, bu satırları yazarken...)

Bunlarla birlikte, istemek bir yerden sonra kolay olmayabiliyor. Geçenlerde zihnime gelen tabirle, topluluktaki "kredimin bittiğini" veya azaldığını hissediyorum zaman zaman. Bir yerden sonra daha zor isteyebilirmişim ve o yere çok da uzak değilmişim gibi geliyor bazen. Kitap, farklı bir konu olduğu için, -yakın zamanda- rahatça isteyebildim belki ancak şu sıralar bir atölye vs. için para isteyebilir miydim, hiç bilmiyorum. Zorlanırdım, orası kesin de...

İşte bu yüzden her yazının ve bu yazının altında asılı duran çağrıyı çok önemsiyorum. İstiyorum ki orada yazdığıma istinaden -veya ondan bağımsız olarak- daha fazla kişi destek olmak istesin bana. Burada elbette son derece kişisel durumum, yani ihtiyacım olan paraya ulaşma isteğim de var; bunun işleyen bir yol olabileceğini kendim dahil hepimize gösterme heyecanım da... Ayrıca elbette ki egosal anlamda da çok iyi geliyor bu destekler... Ama o kadar kolay akmıyor çoğu zaman. Son aylarda, kitap çağrısını ayrı tutarsak, arada sırada bu şekilde gelen armağanlar bitmedi ama çok yavaşladı ve maddi anlamdaki geçimim, büyük oranda ailemin gönderdiği paralarla gerçekleşiyor.

Yalnız ana derdim, geçimimi sağlamanın o kadar ötesinde ki bu gidişattan, yani geçimimi büyük oranda ailemin desteğiyle kotarıyor olmaktan, hoşnut olmadığımı hissediyorum bazen. Zira hep yazdığım ve söylediğim gibi, aylık harcamam olan 400-500 TL'yi bir şekilde kazanırım, bulurum vs. fakat istiyorum ki desteklerle, armağanlarla kolayca yürüyüversin bu iş. Hatta istiyorum ki çok kişiden azar azar gelsin, kimse zora da düşmeden, kendinden ciddi bir miktar kısmadan. Hani şimdi parasal olarak iyi durumda olan bir dost her ay bana ihtiyacımı karşılayacak parayı yollayacağını söylese, inanın bu da kesmeyecek beni. Tercih hakkım varsa, bir kişi ayda -mesela- 700 TL yollayacağına, 40 kişi 10'ar TL yollasın, toplamı 400 olsun; bunu tercih ederim, hem de hiç düşünmeden. Manyak mıyım, bilmiyorum!

Bu yazıyı yazmaya başladığımda kendi parasal sürecimi anlatmak yoktu aklımda ama akıverdi, vardır bi' sebebi... Ben yine örneklerle devam edeyim şimdi.

Yazma eylemi ve para ilişkisinden bahsediyordum. Düşünüyorum da yazan bir kişi için yazdıklarını uluorta paylaşmaktansa saklaması "akıllıca" bir fikir olabilir. Mesela ben örneğinde; denemeleri, yeni yeni başlayan hikayeleri blogda hemencecik paylaşmaktansa bunları biriktirmek ve daha sonra basılı bir hale getirmek için çalışmak, sisteme çok daha uygun bir yaklaşım olurdu. Fakat ben hiçbir konuda sisteme uygun falan davranmak istemiyorum ki. Olanı, hemencecik, tam da içimden geldiği gibi paylaşıvereyim istiyorum, hesapla kitapla uğraşmak zorunda kalmadan; "ay ben bunları yarın toparlar bastırıveririm" demeden... Hani yayımladıktan sonra da toparlayıp bastırabilirim gerçi (ki şu anda dünyaya gelme heyecanında olan kitabım<ız>ın önemli bir kısmı eski yazılardan oluşuyor) ama daha önce yayımlanmamış şeyleri bastırmak onları daha kıymetli yapar ya, o yüzden sonraya saklamak daha akıllıca olabilir diyorum. Ama yok, ben "akıllıca" olan değil, içimin istediği yoldan yürümeye devam etmek istiyorum. Akıllıca olmasın varsın! (Heyecanla yazdığım bir şeyi paylaşmak için ertesi günü bile bekleyemiyorum, yazıları güzelleştirip zenginleştirmek varken hemen paylaşıveriyorum, o kadar sonraya nasıl saklayayım!)

Yine kendi hayatım(ız)dan başka bir örnek geliyor aklıma ama yazınca anlaşılır olacak mı bilmiyorum, deneyelim: Mayıs ayında bizim evde yapmış olduğumuz Topluluk Candır etkinliği var mesela. Şimdi biz bu etkinliği planladık, duyurusunu yaptık, 10 arkadaşımız geldi ve hep beraber gerçekleştirdik. Bu etkinliği tanımlarken onu bir çeşit atölye olarak tanımladığımız, yani onu metalaştırdığımız için biz bundan para kazandık/kazanabildik. Aynı biz (ben, Begüm ve Burcu), iki yıl önce, yine bu evde (o zamanlar sadece Begüm burada yaşıyordu), benzer bir toplaşmaya önayak olmuştuk. Hatta Barış Köyü girişiminin ilk toplaşması idi bu. Bu toplaşmayı, arkadaşlar ve onların arkadaşları ile bir buluşma olarak tanımladığımız, yani onu metalaştırMAdığımız için bundan para kazanmadık (aklımıza bile gelmemişti zaten).

Immm... Nereye bağlayacağımı bilmiyorum, o veya bu seçimi doğrulamaya da çalışmıyorum. Sadece durumu açıkça ortaya koymaya çalışıyorum. Birbirinin çok benzeri iki etkinlik yaptığımızda, birinden gelir elde ederken diğerinden etmiyoruz ve bu farkı belirleyen tek şey, o etkinliklerden birini metalaştırma kararımız. Ve biz metalaştırmaya karar vermezsek, katılanlar da -doğal olarak- "ohh elinize sağlık, bir sürü emek verdiniz, bizi topladınız, oturumları kolaylaştırdınız; biz size ödeme yapalım." demiyorlar. Yani akla bile gelmez böyle bir şey.

Şuna benzetiyorum mesela bunu: Bir arkadaşınızın evine yemeğe gittiğiniz takdirde yedikleriniz için para ödemeye kalkar mısınız? Tabii ki hayır. Hani olsa olsa masraflara katılırsınız veya ihtiyaçların bir kısmını siz alırsınız falan ama buna "ödeme" diyemeyiz. Aynı arkadaşınız bir lokanta açtıysa ve orada birlikte yemek yediyseniz, bu sefer bir ödeme yapmak -en azından- aklınıza gelebilir (yediklerinizin mahiyetine, maliyetine ve samimiyet durumunuza göre falan değişir tabii durum ama aynı kişinin evine gitmek gibi olmayacağı muhtemel). Çünkü arkadaşınız yemek yapmayı bir iş olarak yapmayı seçmiş, yani onu metalaştırmıştır ve bunun sonucunda bu yaptığı işten para kazanması normalleşmiştir. Nihayetinde de orada yediğiniz yemeğin parasını ödemek isteyebilir, hatta ödeyebilirsiniz.

Ödemenizle ilgili sıkıntı hissediyor değilim. Sadece aradaki farkı yaratan şeyi kavramaya çalışıyorum.

Hani birinin derdini dinleseniz, hatta o derdi aşmasına ciddi anlamda yardımcı bile olsanız, bunu iş olarak yapmadığınız, yani onu metalaştırmadığınız sürece bunun için bir karşılık almazsınız (zaten beklemezsiniz) ama aynı kişi bir psikoloğa gitse ve ziyaret(ler)i hiçbir işe yaramasa dahi bir saatlik seans için 250 TL vermek hiç tuhaf gelmez ya...

Bu konular, o kadar çok katmandan oluşuyorlar ki soy soyabildiğin kadar, bitmez kolay kolay. Ve her katmanda yeni hisler, yeni fikirler, korkular... Tam da bu yüzden çok seviyorum bunları didiklemeyi.

Peki bunca kelamdan sonra ne öneriyorum? Ne yaparsak, hangi yola girersek armağanlarımızı daha özgürce paylaşabiliriz? Yaptıklarımızı metalaştırmaya gerek bile kalmadan, nasıl geçimimizi sağlarız? Şu anki dünyada bu metalaştırma hususunun dışına çıkmak çok mümkün görünmüyor ama eğer bu durumda bir sıkıntı olduğunu seziyorsanız ve başka bir yol arıyorsanız, sizi armağan ekonomisi uygulamalarını pratik etmeye davet edebilirim. Şimdilik bunun dışında bir alternatif göremiyorum. Bunu pratik ede ede para konusunu şifalandırabiliriz diye düşünüyorum. Çünkü tam da bu uygulamaları yaptığımızda (ya da yapmaya çalıştığımızda) armağanlarımızı özgürce ortaya sermeye ve her kimden, ne ve ne kadar gelirse onu kabul etmeye doğru yaklaşıyoruz. (Bu kabul de pat diye olmuyor sayın okuyucu, şahsen zaman zaman hala zorlanıyorum) Zaten severek yaptığımız bir şeyi metalaştırmamıza gerek bile kalmasa, bu armağanımızla yaşamaya başlasak; aynı şekilde biz de diğerlerinin armağanlarını daha fazla takdir etsek ve bu takdirin ve şükranımızın bir ifadesi olarak parayı kullansak... Bence oluru var!

Mesela ne alıkoyuyor ki beni, çok severek dinlediğim ve tüm şarkılarını paylaşıma açan Yolda grubu ile irtibata geçip teşekkür edip onlara 10 ya da 20 TL göndermekten? Öyle bir talepleri yok ama müziklerini keyifle dinleyen ben, onları onurlandırsam güzel olmaz mı...

Ne alıkoyuyor ki beni, dün, paylaşmış oldukları, elementlerle daha derin bağ kurmamı kolaylaştıran ve sıkça tekrar etmeye niyetlendiğim harika ekinoks meditasyonunu uyguladığım Mor Alev ile iletişime geçip bi' 15 TL yollamaktan...

Örnekleri para üzerinden veriyorum ve bir süredir öğrendiğim üzere parayı şükran ifadesi olarak, hem alırken hem verirken severek kullanıyorum belki ama para kullanımı şart değil tabii. (Hatta hayalimdeki dünyada paraya hiç yer ve gerek yok ama bugünkü dünyada güzel bir araç aslında.) Yolda'yla yine şükran duygumu paylaşarak bugünlerde neye ihtiyaçları olduğunu sorabilirim; belki aradığı/aradıkları diş hekimini ben tanıyorumdur, belki takıldıkları bir konuda on(lar)a yardımım dokunur, belki köyüme gelir beni ziyaret eder, ufak bir tatil yapmış olurlar vs. Yani hangi armağanlarımı paylaşabileceksem onları sunsam ve ihtiyaçları olanı alsalar...

İşte böyle böyle şuraya varıyoruz zaten: Bu armağanlaşma işini hayatımızın her alanında kullanmayı hatırladığımızda ve bu, tekrar yaygınlaştığında, bunun illaki karşılıklı ve iki yönlü olmasına da gerek kalmayacak (yani şu anda da yok aslında).

Mesela Yolda, müzik yapar ve onu paylaşır; bunu dinleyen ben çok mutlu olurum, iyi hissederim ve belki güzel bir yazı yazmam için ilham alırım; benim armağan ekonomisine dair yazımı okuyan Ayşe, ürettiği sebzelerin bir kısmını sokakta hiç tanımadığı birine hediye ediverir ve bu sebze hediyelerini tesadüfen alan diş hekimi, ertesi gün muyenehanesine gelen Yolda üyelerinin dişlerini ücretsiz veya indirimli olarak tamir etmeye karar veriverir. Yolda, belki de yaptığı güzel şarkılar ve bunları öylece armağan edivermesi sayesinde o dişçiye rastlıyor olabilir mi?!

Ufacık, dört öğeden oluşan bir çember uydurdum şimdi ama bunun onlusunun, yüzlüsünün, binlisinin olamayacağı ne malum? Hatta şu anda olmadığı ne malum? Belki de hayatta birdenbire karşımıza çıkan güzellikler tesadüf değildir, hımm? Belki de dün, su kaynaklarını korumak, daha az tüketmek için sifonu yarım çeken siz, tam da bundan dolayı bugün, tam da ihtiyacınız olan kişiyle tanıştınız. Kim bilir...

Bana bu aralar, zaman zaman, öyleymiş gibi gelmeye başladı da...

-----------------------------------------

Bildiğin -ya da bilmediğin- üzere 2012 Temmuz'undan bu yana, bilerek ve isteyerek çalışmıyorum. Yani klasik anlamda "çalışmak"tan bahsediyorum tabii. Zira aslında hiç olmadığım kadar üretim halindeyim, ayrıca -yeri gelmişken- son derece keyifli ve afiyetteyim. Bu üretim sürecinde ortaya çıkan şeylerin çoğu bugünün piyasasında "para eden" şeyler değil ama bu, onların kıymetini azaltmıyor, içim ferah. Kendim ve diğerleri için daha güzel bir yaşam düşü, bu konuya kafa ve kalp yorma, yazıp çizme, bi'takım uygulamalar yapma ve buna kendini adama ne zaman para etmiş ki... 

Yok yok, katiyen şikayetçi değilim bu durumdan, hatta bunun için ayrıca şükran doluyum. Cidden! Hayatımı sürdürürken az miktarda da olsa (ayda birkaç yüz tl) paraya gereksinim duyuyorum ve yaptıklarım, bu parayı çoğu zaman "doğrudan" getirmiyor. Hep bi'takım dolambaçlı yollar... Neyse ki bu yolları da seviyorum. ((: 

Diyeceğim o ki eğer yukarıdaki veya diğer bir yazım -veya belki de bir eylemim- bir yerlerine dokunduysa; seni mutlu ettiyse, düşündürdüyse, sana ilham verdiyse ve içinde benim için bir şeyler yapmak üzere harekete geçme isteği duymana yol açtıysa, bunun sonucunda da bana para veya başka bir armağan iletmek istersen: emreertegun@gmail.com adresinden bana ulaşır mısın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazıyla ilgili yorum yapmak için...