Sayfalar

28 Ağustos 2012 Salı

kaptırıyoruz benliğimizi

Yolun sonuna geliyoruz, İstanbul netleşiyor yavaş yavaş. İçerisi kusmuk kokuyor ama iyice kanıksadım artık. Deniz o kadar dalgalıydı ki, yolcuların yarısı kustu herhalde.

Kafada bin bir türlü şey, kulağımda Mor ve Ötesi... Elif ne olacak, ben ne yapacağım, akşam babamlarla ne yaparız, yanımdaki kadın yazdıklarımı okuyor mudur... Neyse ki elimle güzelce kapıyorum.

İzmir'e, Çanakkale'ye ve diğer yerlere gidiş planları. Bir yandan Alanya'daki dinginliğe özlem. Anneme özlem... Yeniköy'e gitmeli bir ara, ne ara? EVS yapacak mıyım? Bir dönemi daha kaçırmak üzereyim bu kafayla. ... Vakfı, Eylül'de başlayacak olan proje için iş teklif etse ne yaparım? GeziJam bir hayal mi? Yapabilecek miyiz?

Odamı da kiralamak üzereyim; muhtemelen Burak'a... Göçebelik nasıl geçecek?

-------------------------

Aslında elime kalemi aldığımda bambaşka şeyler vardı kafamda. İnsanlar ne yapıyor, ne için yaşıyor sorusuna yanıt arıyordum. Kendim ne için yaşadığımı bulamamışken bunu düşünmek de biraz saçma aslında. Ama böyle boş boş yaşıyorlarmış gibime geliyor (ben kim oluyorsam buna karar verecek) ve üzülmekten alamıyorum kendimi.

İstanbul iyice netleşti.

Mesela geliyoruz dünyaya, zamanla yetişkin oluyoruz; sonra iş, evlilik vs. derken bir sürü yük alıyoruz üzerimize; bir sürü sorumluluk, bir sürü -meli -malı. Bir şeylere sahip olmaya ve bununla mutlu olmaya çalışıyoruz. Evet, dönüp dolaşıp bu konuya geliyorum; çünkü insanlar dönüp dolaşıp burada tıkanıyorlar, gibime geliyor. Asık suratlarıyla yaşıyorlar ve sürekli bir endişe halindeler.

Plazaları falan düşünüyorum. Büyük bir şirketin merkezini düşünüyorum. Her gün binlerce kişinin takım elbiselerini giymelerini, ciddi ciddi kravatlarını takmalarını, sabahın köründe evden çıkmalarını, servise binmelerini... Kadınların süslenmelerini, şıkır şıkır giyinmelerini, erkeklerin her gün sinekkaydılaştırmak durumunda kaldıkları suratlarını. Sakal ne de yakışıyor halbuki, neredeyse her erkeğe... Sonra gidiyorlar, koskocaman bir çarkta, kendi üzerilerine vazife olan işleri görüyorlar.

Geldik Kabataş'a, yanaşıyoruz; Mor ve Ötesi bitti, Absynthe Minded'a geçtim.

Yaptıkları işlere büyük oranda yabancılar. Çok büyük kısmı mutsuz, belki de her biri. Para kazanmak, hayatta kalmak için katlanıyorlar. Çok da haksız değiller belki. Ayrık otu olmak çok zahmetli ve çok konforsuz; kaptıran devam ediyor bu nedenle.

Evet kaptırıyoruz; önce elimizi, sonra kolumuzu, sonra da tüm hayatımızı, benliğimizi.

Kaptırdıkça daha da uzaklaşıyoruz benliğimizden.

Anam! Deniz otobüsü boşalmış!

(Mecburi bitiş)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazıyla ilgili yorum yapmak için...