Sayfalar

28 Haziran 2013 Cuma

küçük şeyler önemlidir

Çok ufak iki şey ama gerçekten paylaşmak istiyorum; bu tip küçük hareketlerle bir yerlere geleceğiz belki. Bunları paylaşma nedenim de kendime güzelleme yapmak değil tabii, güzel olduğunu düşündüğümüz hareketleri paylaşarak yayabileceğimizi düşünüyor olmam.

Birincisi bankalara para kaptırmama hususu. Adamlar zaten çok fazla para kazanıyor, malum. Bu nedenle 'Ama elbette onlar da para kazanmalı.' gibi düşünceler beni ilgilendirmiyor. (Zaten çok kısa bir süre içinde bankalarla çok azalan ilişkimi tamamen bitiriyorum bu arada.) Bu nedenle yıllardır kesilen kredi kartı yıllık ücretlerimi, hesap işletim ücretlerimi geri alıyorum bir şekilde. Hiç üşenmiyorum; zaman ayırıyorum, mail atıyorum, gerektiğinde arıyorum ve alıyorum. Galiba 2 örnek var alamadığım ve bu durumda da hemen ilişkimi kesiveriyorum.

Şu sıralarda da EFT ve havale ücretleri konusunda çok kastırıyorum. Çeşitli nedenlerle para alma-verme işlemi yapıyorum zaman zaman ve bu ücretleri ödememek için her türlü çabayı sarf ediyorum. Mesela şimdi Anadolu Jam için kitle fonlaması yapıyoruz (Yeri gelmişken, destek olmak isteyenler bana yazsın lütfen.), Burcu'nun ablası para gönderecek, sağ olsun. Onun öyle bir talebi olmadı ama masraf ödememesini istiyorum. Havale ücretsiz yapıyormuş da, EFT ücretliymiş. Öyle olunca aynı bankada annemin hesabı var, ona havale yaptırıcam, annem de ücretsiz EFT yapabildiğinden bana gönderecek, falan da filan. Yeminle, hiç üşenmiyorum. ((: Bunu hep yapıyorum bu arada ama şimdi paylaşasım geldi. Mesela ben de havale için 1 TL ödüyorum, EFT için 3 TL. Başka bir bankaya para göndermem gerektiğinde yine anneme veya ücretsiz EFT yapan arkadaşlara havale yapıyorum ve onlara EFT yaptırıyorum.

Evet, biraz hastayım ama bundan dolayı çok memnunum. ((:

Diğer konu alakasız ama onu da paylaşasım var. Bu da hep yaptığım bir şey zaten. Dün çok güzel bir mini eğitim aldık, toplantı kolaylaştırıcılığı ile ilgili. Bira şişelerini tam çöpe atıyorlardı ki ben el attım ve şişe kumbarasına atacağımı söyledim. Bir torbaya koydum, Çukurcuma'dan Dolmabahçe'ye Ayşegül'le inerken fellik fellik kumbara aradım, yok. Aynı yolu kan ter içinde geri çıktım ve Cihangir'e geldim, turladım, yine yok. Halbuki geçen gün görmüştüm ama bulamadım. Neyse 45 dakikanın sonunda elimle şişelerle eve kadar geldim ve atamadım. Gördüğüm onlarca çöpe inatla atamadım şişeleri. Ama pes ettim mi, hayır; bugün gittim ve kumbarayı buldum, şişeleri olması gereken yerle buluşturdum. Bence çok iyi ettim!

Öyle işte, bu kadar uzun uzun anlatmaya gerek var mıydı bilmiyorum ama sadece 'şöyle yapalım', 'böyle yapalım' çağrıları genelde karşılık bulmuyor da örneği anlatmak, göstermek daha etkili oluyor galiba. Bundandır bunca kelamım.

O kadar işte, bitti...

27 Haziran 2013 Perşembe

Neresinden tutacağını bilmemek

Hep öyleydi ama bu aralar iyice fena (: Yapılacak çok şey, katılınası çok toplantı-forum-atölye-eğitim, akılda çok akıl-fikir var. Hangi birine iştirak edicez...

Hayır tam hayatımı sadeleştirmiştim; yıllardır gündemle yatıp kalkan ben, bir anda her şeyi bırakıp tamamen kendime odaklanmıştım falan... Kırsal hayat denemesi, toprakla uğraşmaca, doğayla haşır neşir olmaca falan... Sonra bir anda olaylar patlak verdi ve kendimi İstanbul'da, önce Gezi'de ve sokaklarda, şimdi de meydanlarda ve parklarda, onun dışında da sürekli internet başında buluyorum.

Yok yok, şikayetçi değilim tabii ki; yıllardır özlediğim ve son zamanlarda umudu kesmeye başladığım toplu uyanış vuku buldu; nasıl şikayet edebilirim... Sadece 2-3 gündür çok yorgun hissediyorum. Çok şey yapmak istiyorum ama bazen enerjim çok düşüyor. Çoğunlukla yüksek gerçi ama nereye yönlendireceğimi şaşırıyorum o zamanlarda da. 'Olan biteni takip etmek' desen hiç durmayan bir gündem söz konusu, zaten tam zamanlı işim şu anda. E forumlar var, onlarca parkta, bir yandan siyasi bir takım oluşumlar filizleniyor, öte yandan eğitimler, şunlar-bunlar... Neresinden tutmam gerekiğini şaşırıyorum bazen. Her yerinden tutasım geliyor en çok ama ona da can dayanmıyor.

Öyle bi'şeyler işte; bakalım...

Zaten Flora'da ektiklerimiz de büyüyormuş her geçen gün...

1 Haziran 2013 Cumartesi

Kalbim Gezi'de kaldı!!

İçim kıpraşıyor! Ne oldu da bu kadar insan sokağa döküldü, anlamlandıramıyorum.

Tek ulaştığım sonuç, bütün bunların birikim olduğu. Şimdiye kadar olan bitenin birikimi. Roboski'de öldürülenlere olan gecikmiş tepki, Hrant'a hala sızlayan içimizin birikimi, Hasankeyf'in çığlığı, HES'lere hapsedilen suların uğultusu, Akkuyu'nun, Sinop'un bağırışı, Karadeniz otoyolunun homurtusu, Gerze'nin inadı, Emek sinemasının makinistinin feryadı... Olay elbette ki Taksim'deki birkaç ağacın çok ötesinde.

Bu kadar beklemeye gerek var mıydı? Demek ki varmış. Demek ki zamanı ancak gelmiş. Demek ki gün bugünmüş!

Bütün bunları Antalya'dan, uzaktan izlemek zor geliyor, bugün Antalya'daki eyleme gidecek olmak kesmiyor. Tarihin yazıldığı yerde olasım var. Bakalım, bi yolunu bulursam gidebilirim belki...

Bu arada diğer bir birikim daha var. Vizyonerler, sanatçılar, 'yol'u göstermek için yıllardır çırpınanlar. İlham veren filmler, Bulutsuzluk Özlemi, Bandista, Flört gibi gruplar, Zumbara, Uyanma Saati, freecycle, paylaşımı artıran her türlü hareket, armağan ekonomisi, gülümsemesiyle içimize işleyen Sırrı Süreyya gibi adamlar, sosyal medyada karşılaştığımız heyecan verici videolar, ekolojik hayatı ve düşünceyi besleyen ve yaşayan ve yaşatan insanlar, kalplerinin sesini takip edenler ... ... Bitmez ki... Çok teşekkür edesim var her şeye ve herkese. Yolu onlar açtı... Yolu hep beraber açtık...

Oyyy. Şimdi ne olacak peki?

Şunlar gelsin o zaman benden herkese:
http://www.youtube.com/watch?v=CAXFWSbKX3k
http://fizy.com/song/zulfu-livaneli-ada/3fxas3
http://fizy.com/song/flort-uyanman-lazim/1t9g3n

31 Mayıs 2013 Cuma

#direngeziparkı

Gezi Parkı direniyor. Direniyoruz! Nadiren 'biz' haline gelebilen 'biz' titreyip kendimize geldik sanki! Gezi'deki direniş çok önemli. Şimdiden tarih yazıldı orada ve yazılmaya devam ediyor. Buradan önemli bir hareket çıkar mı? Wall Street'te gördüklerimizi ve fazlasını burada gerçekleştirebilir miyiz? Neden olmasın...

Sermayenin dur durak bilmeyen yayılmacılığını ve iştahını durduralım. 3.köprü, 3. hava alanı, abidik kanal projesi, Alakır ve kurutulan diğer nehirler, delik deşik edilen Karadeniz, nükleer santral planları... Durduralım hepsini.

Tarihi, kültürü, doğayı koruduğumuz 'yeni dünya'yı yaratalım artık. Yanlışlıklara karşı duralım, dimdik! Karşı durmakla da kalmayalım; özlediğimiz dünyayı önce kendi hayatlarımızda oluşturalım. Dönüşelim, dönüştürelim... Aksi takdirde sürekli itiraz etmekten, sürekli bir şeyleri yavaşlatmaktan, küçük zaferlerden öteye geçemeyiz. Direnişin önemi çok büyük; bunu dönüşüme de çevirelim!

Kendimizden başlayarak...

Güzel şeyler olacak...

Güzel şeyler olacak...

Güzel şeyler oluyor...

24 Mayıs 2013 Cuma

Estirik bi' yazı

Ne kadar uzun süre olmuş 'içimden sohbetler'e yazmayalı. Bi' çeşit nadas sanki. İçimden hiç sohbet etmiyor ve kendimce dünyayı kurtarmaya devam etmiyor değilim elbette ama yazmaya değer bulmadım demek ki. Ya da toparlayamadım belki de. Peki şimdi toparladım da mı, yazmaya başladım? Yooo!!! Ama bi'şeyler beni yazmaya itti; bakalım ne çıkacak.

Hayatım çok değişti.

Benim hayatım hep çok değişir aslında; bilen bilir, ben sürekli istifa ederim, şehir değiştiririm, ev taşırım, yeni uğraşlar edinirim, sıkılırım başka bi'şeylere merak salarım... Gördüğü her şeyi isteyen çocuklar gibiyim. Değişik neyle tanışsam istiyorum, bi' acayip! Bazen bi'şeyleri istemiyorum da, şaşırıyorum. Mesela hiçbir zaman dalış yapmayı çok istemedim. Hayret! Ama çoğu şeyi istiyorum, hemen her şeyi istiyorum. Kolay değil böyle yaşamak. Ama zor da değil aslında. Bilmem ki... Her bi'şeyden haberim oluyo mesela, ucundan kıyısından kulağıma bi'şeyler kaçmış oluyo. Birçok ortamda, çeşit çeşit insanla sohbet edebiliyorum bu sayede. Ama öte yandan ('on the other hand' diyesim geldi, hey allaam) böyle bi' insan olunca hiç bi'şeyde uzmanlaş(a)mıyosun da. İllaki ('illaki' nasıl bitişik yazılır, bunu da anlamıyorum.) uzmanlaşmak mı lazım? Bence hayır! Modern dünyaca evet! Herkesin küçük görevleri olacak ve bunu en iyi şekilde yapacak, diğer şeylerle ilgili pek bi'şey bilmeseler de olur. Bu en iyi şekilde yaptığı işle de hayatını kazanacak, falan da filan.

Bütüncül bir anlayış kalmadı yani. Ne kötü, değil mi? Mesela pek değerli bilim adamları var, konularını çok iyi bilen. Ama konu dediğin, o kadar dıdısının dıdısı ki... Fukuoka'nın 'Ekin Sapın Devrimi'ni okuyorum da; oradan aklımda kalmış olacak bu konu. Şimdi tam hatırlayamadım ama mealen diyor ki (demiş ki), yetiştirdiğin ürünlere zarar veren böcekler, otlar, şunlar, bunlar var; ve bir bilim adamı mesela o zararlıların birinin özel bir çeşidi hakkında çok uzman. Gelmişini, geçmişini, her şeyini biliyor. Ve bu bilgi hiç bir işe yaramıyor. Çünkü doğanın kendi döngüsü var; her yıl farklı ilerleyen mevsim geçişleri söz konusu, zararlıların birbirine olan etkisi var; var oğlu var. Ben iyi anlatamadım gerçi ama yine de ana fikir anlaşılmıştır umarım. Böyle uzmanlaşmış kişilerden oluşan bir toplumda, bütüncül bakış açısını yakalamamız mümkün değil; bu durumda sorunlara doğru çözümleri bulmak da çok mümkün olamıyor. Ha mesela diyor ki, bilmemne zararlısı hakkında uzman olan adam/kadın, o zararlıyı uzaklaştırmak için en doğru yöntemleri biliyor, eyvallah; ama o zararlı uzaklaştığında geri kalan durum ne olacak? Olay sadece onu uzaklaştırmak değil ki? Mesela bu durumda, o zararlıyı yiyerek beslenen ve aynı zamanda farklı bir faydası olan canlı da yok olacak. Falan da filan. Güdük ötesi tarım-toprak bilgimle ahkam kesmeyeyim şimdi ama böyle de bir durum var.

Tabii ki bu durum sadece toprakla ilgili konularda değil, her konuda geçerli. Ama şimdi bir örnek daha vermeye çalışarak, kendimi ateşlere atasım gelmedi. (Gülücük)

Nereden nereye geldim, valla hiç bunları yazacağımı düşünerek başlamamıştım. Aklımdaki şeylerden biri topluluk oluşturma konusu ile ilgili atıp tutmaktı ki bunu başka bir yazıya bırakacağım; buraya bağlamak pek mümkün olmayacak; bir diğeri de şeydi, ımmm, ımmm, ımmm, (40 sn falan kaldım) ; hah!! İşte dünyayı nasıl güzelleştirmek gerektiği, ne yapmak gerektiği, siyaset, sivil toplum, apolitiklik gibi konular geçiyordu kafamdan. Şimdi yine karışık oldu ama kendi hayatım üzerinden şu anki duruşumu anlatasım vardı. Ama çok mu uzar ki şimdi...

Şimdi okudum yazıyı da, yeterince dağınık zaten. Bitsin şimdilik. Devam ederiz...